18 Oca FRANKFURT
Twitter ve Facebook sayfamdan takip edenler bilir, Ekim’de, Kurban Bayramı tatili için bir arkadaşımla birlikte Toronto’ya gittim. Ama direkt uçuşla değil, Frankfurt aktarmalı olarak Lufthansa’yla. Tabii Toronto uçuşu için 6 saat aktarma süresi olunca da, boş boş beklemek yerine Frankfurt’u görmek lazım diye düşündüm. Üstelik önceki gece saat 23:00’e kadar çalışıp, hiç uyumadan sabah 05:50 uçağıyla Frankfurt’a uçmama ve uykusuz olmama rağmen… Ama hiç dert etmedim. Zira seyahat etme, yeni bir yer görme ve keşfetme düşüncesi beni mutlu etmeye yetiyor çünkü. Arkadaşımın Schengen vizesi olmadığı için onu havaalanında bırakıp, saat 08:45 gibi trene bindim. Toronto uçuşum saat 14:15’teydi. 12:15’te havaalanında olmam gerektiğini hesap edersek, 3 saat civarı sürem vardı. Hiçbir ön hazırlık yapmamıştım Frankfurt’la ilgili. Nereler gezilir, görülür onu da bilmiyordum ama tren istasyonundaki turizm ofisinden harita aldım, görevli kadına da bana önemli yerleri çizmesini söyledim. Elimde haritayla gezdim.
Frankfurt ve ben 🙂
Almanya’ya daha önce hep transit uçuşlar için gelmiştim. Bu gezip dolaştığım ilk seyahatti yani. Uykusuz olmama rağmen şehirde görülmesi gereken yerlerin neredeyse birçoğunu gördüm. 🙂 Sizin de Amerika’ya, Kanada’ya ya da diğer uzak ülkelere giderken Frankfurt’ta uzun süreli aktarmanız olursa, havaalanında beklemek yerine gezip göresiniz diye, rotamı çektiğim fotoğraflarla birlikte size de anlatayım istedim. Gerçi sadece transit uçuş için değil, Frankfurt’a turist olarak gittiğinizde de işinize yarayacaktır. Tabii öncesinde biraz bilgi de vermek lazım Frankfurt’la ilgili. İsminden başlayalım. Frankfurt’un resmi adı aslında sadece Frankfurt değil, Frankfurt am Main. Çünkü Almanya’da Frankfurt adında bir şehir daha varmış. Burayı ayırmak için, Frankfurt am Main demişler. Main, Frankfurt’un içinden geçen nehrin ismi. Frankfurt am Main ise, Main Nehri üzerindeki Frankfurt demek. Bir nevi bizdeki Ereğli’ler gibi düşünün. Malum Türkiye’de de birden çok Ereğli isminde ilçe var. Onlar da Karadeniz Ereğli, Marmara Ereğli vs. diye ayrılıyor. Benim gezdiğim gün hava bulutluydu, o yüzden biraz gri ve kasvetliydi ama normalde böyle havayı hiç sevmememe rağmen, beni pek rahatsız etmedi. Belki de kısa süre kalacağımı bildiğimdendir. Nüfusu 687.000, Almanya’nın en büyük şehirlerinden birsi. Türk nüfusun oranı %10’muş ama ben çok fazla rastlamadım. Şehrin, banliyölerle birlikte nüfusu ise 5,5 milyon. Frankfurt, hem Almanya’nın hem de Avrupa’nın finansal başkenti. Almanya Merkez Bankası’nın yanı sıra Avrupa Merkez Bankası da Frankfurt’ta bulunuyor. Tabii bir de dünyanın önemli borsalarından olan Frankfurt Borsası. Avrupa’nın satın alma gücü en yüksek şehirlerinden birisi ve aynı zamanda dünyanın da en yaşanabilir kentleri arasında ilk 10’da yer alıyor. Neyse, bu kadar bilgi yeter. Gelelim havaalanı dahil olmak üzere gezilecek, görülecek yerlere.
INSTAGRAM: @orcundalarslan
1. FRANKFURT HAVALİMANI
Almancası Flughafen Frankfurt am Main. Senelik 58 milyon yolcu trafiğiyle, Almanya’nın en yoğun, Avrupa’nın da Londra Heathrow ve Paris Charles de Gaulle’den sonra en yoğun 3. havaalanı. Frankfurt Havaalanı’ndan tam 113 ülkeye uçuş var. Havaalanının büyüklüğü sadece istatistiki değil. Gerçekten çok büyük! Bir terminalden diğerine git git bitmiyor. Uçaktan indikten sonra arkadaşımla birlikte önce Kanada uçuşunun olduğu terminale yürüdük, ardından ben bir de pasaport kontrol noktasına yürüdüm. Herhalde 1 km’den fazla yol yapmışımdır. Pasaport kontrolü demişken, çok enteresan, Almanya’ya girişte, pasaport kontrolünde hiç sıkıntı yaşamadım. Malum Almanya bu konularda en sıkıntılı ülkelerden birisi. Transit uçuşlarımda bile, pasaport memurunun vizemi büyüteçle incelediğini bilirim. Ama bu defa pasaport memuru kız, sadece neden geldiğimi sordu, ben de “Frankfurt’u 3 saatte gezip geleceğim, sonra da Toronto’ya uçacağım” dedim. Başka hiçbir şey sormadı ve hemen geçirdi. Çok şaşırdım.
Frankfurt Havalimanı, bizi İstanbul’dan Frankfurt’a getiren Lufthansa uçağı ve uykusuzluktan şaşkın şaşkın bakan ben…
Bu arada, Frankfurt Havaalanı’nda internete girmek isterseniz veya olur da Foursquare, Facebook gibi sitelerde check-in yapmak isterseniz, havaalanında da T-Mobile’ın ücretsiz interneti var. E-mail adresinizi yazarak 30 dakika ücretsiz bağlanabilirsiniz. Vaktiniz bolsa her defasında başka bir e-mail yazarak tekrar tekrar girebilirsiniz. Eğer tek bir e-mailiniz varsa, uydurma e-mail adresleri yazdığınızda da girebiliyorsunuz.
2. FRANKFURT TREN GARI
Almancası Frankfurt Main Hauptbahnhof. 1888’de açılmış. 1915’e kadar Avrupa’nın en büyük tren garıymış. Şimdi de günlük 350 bin yolcusuyla Almanya’nın Hamburg Tren Garı’den sonra en yoğun 2., Avrupa’nın da en yoğun 3. tren garı.
Frankfurt Tren Garı
Havaalanından sürekli tren var Frankfurt Tren Garı’na. Üstelik yol sadece 15 dakika sürüyor. Tren bileti de tek yön 4,25 €, ama günlük kart alırsanız 8,30 €. Ben günlük aldım. Tren, otobüs, metro, her şeye binilebiliyor bu biletle. Ama ben şehri yürüyerek gezdim. Trende de hiçbir kontrol olmayınca, Türk kafamın devreye girmesiyle “bilet almasam da olurmuş” diye düşünmedim değil. 🙂 İnternete girmek isterseniz, gardaki Starbucks’ta ücretsiz internete bağlanılabiliyor. Starbucks’ın hemen yanında dikilip girebilirsiniz. Hatta şehirdeki hemen hemen tüm Starbucks’larda durum aynı.
3. KAISERSTRASSE
Frankfurt turuma, tren garının hemen karşısındaki Kaiserstrasse’den, Yani Kaiser Caddesi’nden başladım. Kafelerin olduğu, bol ağaçlı bir cadde. Ama sabahın erken saatleri olmasından mıdır bilmiyorum tüm şehir gibi sakindi ve tüm şehirde olduğu gibi çok fazla bisiklete binen insan vardı. Ama normalde en kalabalık caddelerden birisiymiş. Binaların mimarisi de fena değildi. Kaiser Strasse’den Neue Mainzer Strasse’ye kadar yürüdüm. Yol boyunca soru sorduğum Almanların hepsi çok yardımcı oldu. Şaşırdım ama çok da hoşuma gitti.
Caddenin girişinde, köşedeki bir kafede çikolatalı kruvasan ve elmalı tatlı yedim, enerjimi topladım. 🙂
Gördüğünüz üzere, caddede arabadan çok bisiklet var.
Kaiserstrasse
Frankfurt’ta dikkatimi çeken şey, Fransa, Belçika gibi ülkelerde kafelerde ya da inşaat işlerinde hep göçmenler çalışırken, burada Almanların çalışıyor olması oldu. Yani Fransızlar ve Belçikalılara göre “kötü işler” olan bu işler, Almanlar için öyle değil sanırım. Halbuki ben durum tam tersi diye düşünüyordum. Önyargı kötü şey.
4. WILLY-BRANDT MEYDANI
Kaiserstrasse’den Neue Mainzer Strasse’ye yürürken, yolda kocaman bir Euro heykelinin bulunduğu, yemyeşil, arkasında gökdelenlerin yükseldiği bir meydana denk geleceksiniz. Bu meydanın adı Willy-Brandt-Platz. Burası aynı zamanda Bankenviertel denen, şehrin finansal merkezi. Dev Euro heykelinin burada bulunmasının asıl sebebi ise, Avrupa Merkez Bankası’nın bulunduğu 40 katlı Euro Tower’ın tam da burada bulunması.
Dev Euro heykelinin fotoğrafını çektim ama asıl sonbaharın tüm renklerini taşıyan ağaçların güzelliğini beni benden aldı!
5. NEUE MAINZER STRASSE
Kaiserstrasse’den Neue Mainzer Strasse’ye döndüğünüzde, kendinizi yüksek binaların yoğunluğundan dolayı Amerika’da ya da Kore’de hissedebilirsiniz. Zira ben öyle hissettim. Buraya aynı zamanda gökdelenlerden dolayı Mainhattan da diyorlarmış, bizim Maslak’taki Mashattan misali.
Arka plandaki mavi renkli oval gökdelenin adı Main Tower. Neue Mainzer Strasse’ye gelmişken, 5 € ödeyerek, 56 katlı, 200 metre yüksekliğindeki Main Tower’ın tepesine çıkıp Frankfurt’u tepeden izleyebilirsiniz. Ben izleyemedim o ayrı. Çünkü sonradan öğrendim böyle bir şeyin mümkün olduğunu… 🙂
6. TAUNUSANGLAGE
Neue Mainzer’den Junghofstrasse’ye döndüğünüzde, kocaman bir parka denk geleceksiniz. İsmi Taunusanglage. Gökdelenlerin olduğu bölgeye Mainhattan diyorlar demiştim, buraya da Frankfurt’un Central Park’ı diyorlarmış. Gökdelenlerin ortasında huzur dolu bir park. Parkın her yerinde heykeller de var. Kafa dinlemek için ideal.
Junghofstrasse’deki bu sokak resmine bayıldım. Gerçi resmin kendisinden çok, böyle ticari bir bölgede, bu şekilde 3 boyutlu bir sanat eserinin bulunması fikrine bayıldım dersem daha doğru olur 🙂
Frankfurt’un Central Park’ı Taunusanglage. Parkta gezerken kafamda deli sorular… Aklımdan geçirdim acaba bu parktaki ağaçları kesip bir AVM ya da gökdelen dikmek hiç mi akıllarına gelmemiş diye…
7. OPERA MEYDANI
Eski Opera Binası’nın bulunduğu meydan. Almanca Opernplatz diyorlar. Kanımca çok bir özelliği yok. Sadece opera binası var. O da 1880 yılında yapılan orijinal bina değil. Zira orijinali, 1944 yılında savaşta yıkılmış. Mevcut binanın yapımına 1970’lerde başlanmış, 1981’de açılmış. Artık opera yerine daha çok konserler ve kongreler için kullanılıyormuş.
Opera Meydanı, Eski Opera Binası ve tabii ki bisiklete binen insanlar…
8. ALIŞVERİŞ CADDELERİ
Opera meydanına açılan upuzun, Frankfurt’un İstiklal Caddesi diyebileceğimiz, araç trafiğine kapalı bir alışveriş caddesi var. Bana yürürken tek bir cadde gibi geldi ama aslında cadde ilerledikçe farklı isimler alıyormuş. İsmi GROSSE BOCKENHEIMER STRASSE olarak başlıyor. Caddenin bu kısmına FRESSGASS da deniyor. Sonrasında BIEBERGASSE adını alıyor ve son olarak da ZEIL diye devam ediyor. Cadde boyunca güzel kafeler, restoranlar ve uluslararası markanın mağazaları var. Bir de sabahın erken saatleri olmasına rağmen, genç sayısı fazlaydı. Ama tercihiniz eğer Luois Vuitton, Prada, Gucci gibi lüks markalarsa, Fressgass’ı boşverin, hemen paralelindeki, Frankfurt’un lüks caddesi GOETHESTRASSE’ye gidin derim.
Fressgass’daki kafeler ve araç trafiğine kapalı olmasına rağmen kafelerin önünde parketmiş bir Porche.
Fressgass’taki mağazalardan, benim dikkatimi, henüz İstanbul’daki açılmadığı için en çok Apple çekti.
Burası da caddenin Zeil kısmı… Öndeki müzisyen amca ve teyze, muhtemelen Romanya’dan göç etmiştir.
9. HAUPTWACHE
Burası alışveriş caddesinin isminin Biebergasse’den Zeil’a dönüştüğü noktada bulunan küçük bir meydan. Ben pas geçtim ama şehrin merkezlerinden birisi sayılıyor. Zeil’a İstiklal Caddesi dediysek, buraya da rahatlıkla Frankfurt’un Taksim Meydanı diyebiliriz. İsmini, burada bulunan, 1730 yılında barok tarzda yapılmış Hauptwache binasından alıyor.
10. LIEBFRAUENBERG
Hauptwache’nin hemen ilerisindeki, Liebfrauenbergstrasse’yi göreceksiniz. Zeil’dan sağa, bu caddeye dönüp biraz yürüdükten sonra, küçük bir meydana denk geleceksiniz. İsmi caddeyle aynı: Liebfrauenberg. Küçük dedim ama geçmişte Frankfurt’un tarihi şehir merkezinin en büyük ikinci meydanıymış. Meydanda şarküteriden dondurmaya çeşitli gıda ürünleri satan, küçük, seyyar kafeler var. Acıktıysanız ayaküstü bir şeyler atıştırmak için birebir.
Noel’e daha çok vakit olmasına rağmen, bana Noel zamanı kurulan pazarları hatırlattı Liebrauenberg.
Almanlar sosis ve türevlerine “wurst” diyorlar. Meydanlara kurulmuş çadırlarda satılıyor böyle. Canım çekmedi değil ama fotoğraftaki sempatik sosisçi kadınlara sordum, domuz etinden olmayanı yokmuş onlarda, o yüzden yiyemedim…
11. RÖMER MEYDANI
Liebfreunberg’den devam edince, sivri çatılı, ahşah cepheli, kafamdaki tipik Alman mimarisine uygun tarihi binaların olduğu bir meydana, Römerberg’e ulaştım. Burası şehrin tarihi merkeziymiş. Binaları ilk görüşte orijinal sandım ama aslında meydandaki binaların çoğu II. Dünya Savaşı’nda bombalandığı için yıkılmış. Bunlar, 1981-1984 yılları arasında, tekrar inşa edilmiş halleriymiş. Bunu yapmaları bile güzel bir şey.
Meydana ilk geldiğim anda, kendimi bir anda 14.-15. yüzyıllarda hissettim! 🙂
Binaların altlarında kafeler ve hediyelik eşya dükkanları var.
12. HAUS WERTHEYM
Römer’den Main Nehri yönünde yürürken karşınıza çıkan ilk bina Haus Wertheym. Mutlaka dikkatinizi çekecektir. II. Dünya Savaşı’ndaki bombalamalardan kurtulan nadir binalardan birisi. Şehrin en ünlü bira evi ve restoranlarından birisi aynı zamanda. 1479 yılından beri hizmet veriyormuş. Alman yemeklerini tatmak isterseniz, burası tam size göre. Ama artık çok turistik olduğu için söylenenlere göre servis kötüymüş, fiyatlar pahalıymış ama yine de bir bira içmek için bile oturulabilir bence. Benim vaktim olmadı tabii, o ayrı.
Haus Wertheym, Frankfurt’da II. Dünya Savaşı sonrasında ayakta kalan nadir binalardan birisi.
Benim vaktim olmadı ama sizin yerinizde olsam, mutlaka oturur, en azından bir bira içerim burada.
13. EISERNER KÖPRÜSÜ
Hause Wertheym’den 1 dakika kadar yürüyüp nehir kenarına çıktığınızda, demirden yapılmış bir köprü göreceksiniz. İsmi Eiserner Steg, anlamı da Demir Köprü. Orijinali 1869 yılında yapılmış. Main nehrinin iki yakasını birbirine bağlayan ikinci köprüymüş.
Eiserner Köprüsü, şehrin siluetini görmek ve Frankfurt manzaralı resim çektirmek için birebir. Ön tarafta tarihi binalar, arka planda gökdelenler. Nehrin rengi de yeşil veya mavi olsaymış, tam olacakmış.
Olur da Frankfurt’ta evlenmeye karar verirseniz, düğün fotoğrafınızı bu köprüde çektirebilirsiniz. Zira Frankfurtlular öyle yapıyor fotoğrafta da göreceğiniz üzere. Köprüye bir de kilit asma adeti var. Henüz evlenmeye niyetimiz yok derseniz, sırf aşkınız sonsuz olsun diye kilit asmak için bile gelebilirsiniz buraya! 😀
Köprüden Main Nehri ve yine sonbahar renklerini barındıran ağaçlar…
Bu fotoğrafın köprüyle alakası yok ama insana huzur veren bir manzara olduğu için koymadan edemedim. Köprüden sonra, nehir kenarından tren istasyonuna yürürken çektim.
INSTAGRAM: @orcundalarslan
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILAR
BERLİN: ALMANYA’NIN HAREKETLİ BAŞKENTİ