21 Tem BELGRAD, SIRBİSTAN
Nisan ortasında, 5 arkadaşımla birlikte Belgrad’a gittik. Başlıkta özellikle Sırbistan’ı da belirttim çünkü gitmeden önce Belgrad’a gideceğimizi diğer arkadaşlarımıza söylediğimizde, hemen hepsinin aklına ilk önce İstanbul’daki Belgrad Ormanı geldi. Karışıklık olmasın dedim! 🙂
Peki neden Belgrad? Bir nedeni yok aslında. Belgrad her zaman sebebini bilmeden çok gitmek istediğim şehirlerden birisiydi. Dolayısıyla ucuz bilet bulunca, hemen aldım. Her zamanki gibi arkadaşlarıma hadi siz de gelin demek yerine, bilet aldığımı haber verdim ve peşimden onlar da aldılar. Nedense “Hadi gidelim!” deyince insanlar bir duruyor, aksiyona geçmiyor ama bileti alıp, “Ben gidiyorum, katılmak isterseniz haberiniz olsun!” deyince hemen onlar da alıyor biletlerini. Aslında 6 kişiden de daha kalabalık olacaktık ama ben engelledim. Kalabalık seyahati seviyorum ama çok kalabalık da iyi olmuyor.
Ben Belgrad’a bayıldım. 1,5 saat bile sürmeyen uçuş mesafesi, vize gerekmemesi, ekonomik olması, tarihi ve sosyal hayatının hareketliliğiyle kanımca yakın zamanda kısa tatiller için Türklerin en popüler rotalarından biri olacak. Biz de zaten haftasonu için gittik, cumadan pazara, sadece 1 gün izin kullanarak. Ama doyamadık, yine gitmeyi düşünüyoruz.
Malumunuz Emina Johovic, ya da Türkiye’de bilinen isimleriyle Emina Türkcan veya Emina Sandal, Sırbistan’ın en ünlü şarkıcılarından birisi. Bu yazıma kendisinin “Poslo Mene”, yani “Benden Sonra” isimli şarkısı eşlik etsin. Dinlemek için tıklayın!
INSTAGRAM: @orcundalarslan
BELGRAD’LA İLGİLİ GENEL BİLGİLER
Belgrad, Sırbistan’ın hem en büyük şehri, hem de başkenti. Nüfusu yaklaşık 1,7 milyon ki tüm Sırbistan’ın nüfusunun 7,2 milyon olduğunu düşünürsek, ülkenin nüfusunun yaklaşık %25’i Belgrad’da yaşıyor demektir bu.
Belgrad’ın en popüler caddelerinden biri olan Knez Mihailova, her daim kalabalık.
Öncelikle şehrin tarihinden başlayalım. Malum Sırplar, Slav bir halk. Slavlar Belgrad’a ilk defa 520’li yılların başında gelmişler. Belgrad, stratejik konumu nedeniyle, tarih boyunca sayısız savaşa sahne olmuş ve defalarca yerle bir edilmiş. Orta Çağ boyunca Bizans İmparatorluğu, Franklar, Birinci Bulgar Devleti, Macaristan Krallığı ve Sırp Despotluğu’nun hakimiyetine giren Belgrad, nihayet 1521’de Kanuni Sultan Süleyman tafafından fethedilerek Osmanlı hakimiyetine girmiş ve sancak ünvanını almış. Yazının başında da bahsetmiş olduğum Belgrad Ormanı da, ismini, Belgrad’ın fethedilmesinden hemen sonra, şehrin tüm Ortodoks Hıristiyan nüfusunun, İstanbul’da bu bölgeye gönderilmesinden almış. 1878 yılında, Berlin Antlaşması sonucu Sırbistan’ın bağımsız bir devlet olmasıyla birlikte, Osmanlı kontrolünden çıkmış. Sonrasında ise 1918-2003 yılları arasında Yugoslavya’ya, 2003-2006 yılları arasında Sırbistan ve Karadağ’a başkentlik yapmış.
Belgrad tahminimden çok daha güzel bir şehir çıktı. Atalarımızın neden Belgrad’ı fethetmiş olduğunu, gidince çok iyi anlıyorsunuz. Kenarında kurulan Tuna ve Sava nehirleri ayrı, yemyeşil, kocaman parkları ayrı, binaları ayrı güzel. Birbirine çok benzeyen diğer Avrupa şehirlerinden farklı. Belgrad’ın bir karateri var. Sırbistan’da olduğunu hissediyor insan. Bunda tabii Yugoslavya’nın sosyalist geçmişinin ve Sırpların milliyetçilik duygularının yüksek olmasının da etkisi vardır.
Belgrad sokaklarında sizler için keşifteyim!
Sırplar, evet milliyetçiler ama bir o kadar da cana yakın ve sıcakkanlı insanlar. Bir şey sorunca hemen yardımcı oluyorlar. Tüm Balkanlar’da olduğu gibi, onlar da Türk dizilerinin hayranı. Bu yüzden biz Türkler’e, eskisinin aksine çok pozitif yaklaşıyorlar. Zaten Sırplarla Türkler arasında bir akrabalık olduğu belli. Bir yönleriyle Avrupalılar, diğer yönleriyle doğulu.
Yugoslavya döneminden kalma, kendi kendini zor götüren Yugo marka arabasıyla mobilya taşımaya çalışan Sırp halkının, yurdum insanından pek farkı yok.
Ve evet, Sırp kadınları da söylediği gibi çok güzeller. Hatta gezip gördüğüm yerler içinde en güzel kadınlar burada yaşıyor diyebilirim. Bol sayıda esmer ve mavi gözlü güzel görmeniz mümkün. Üstelik boylu poslular da. Maşallah demek lazım. Sempatik olduklarını da eklemeden geçemeyeceğim. Her biri kendini prenses sanan Türk kızlarının aksine, konuştuğunuzda hemen gülümsüyorlar, sohbet ediyorlar. Bir de sokaklarda gezinirken, insan “Belgrad’ın nüfusunun %80’i kadın herhalde” diye düşünmeden edemiyor.
Esmer bir Sırp güzeli
Belgradlı kadınlar, güzelliklerinin yanı sıra spor yaparak fiziklerine de dikkat ediyorlar.
Ama kızlar üzgünüm, erkekleri yakışıklı değil. Zaten kızları güzel olan yerlerin erkekleri çirkin olur ya da tam tersi. Ama onlar da boylu poslu. Biraz abartmış gibi olacak ama ortalama 2 metre boyundalar desem yeridir!
Sırp halkı aynı zamanda eğitimli de bir halk. İngilizce bilen nüfus sayısı çok fazla. Taksi şoförleri bile İngilizce biliyor. Hatta bizim şoförlerde hiç göremeyeceğimiz şekilde, taksi sıralarının gelmesini beklerken ya kitap okuyorlar ya da satranç oynuyorlar. Ama yine de dikkat edin. Turistleri kazıklama potansiyelleri yüksek. Taksimetreyi gündüz bile gece tarifesinde açma potansiyelleri var.
Ušće Alışveriş Merkezi’nin önünde, sıralarını beklerken satranç oynayan taksi şoförleri…
Bana bir de çok mutlu göründü Belgradlılar. Genel olarak pozitif bir enerjileri var. Tabii bunda kış sonrası 20 C°’lik bahar havasının da etkisi büyük olsa gerek. Çok romantik olduklarını da söyleyebilirim. Manzara gördüler mi, hemen başlıyorlar ya sarılmaya, ya da öpüşmeye.
Branko Köprüsü üstünde, romantik Belgradlı çiftlerden biri 🙂
Malum Sırbistan’da Sırpça konuşuluyor ama ben Sırpça’yı sadece Kiril alfabesiyle yazılıyor sanıyordum, yanılmışım. Resmi olarak hem Kiril hem de Latin alfabesiyle yazılıyormuş. Dergilerin hemen hepsi Latin alfabesi ile yazılı.
Sırpça, Latin harfleri de kullanmasının yanı sıra Türkçe gibi yazıldığı gibi okunan ve okunduğu gibi yazılan bir dilmiş, üstelik buna yabancı isimler de dahil. Bknz: Britni Spirs, Džon Majer, Šer, Hajdi Klum.
Sırbistan’ın para birimi dinar. 1 €, 110 dinar ediyor. Ama bölmelerle, çarpmalarla uğraşmamak için, 1 €’yu 100 dinar saymak daha kolay oluyor. 1 TL de 45 dinar ediyor. Hangisi kolayınıza geliyorsa hesabınızı ona göre yapın. Ama tabii yanınızda TL değil, Euro ya da dolar götürün bozdurmak için.
100 € verip 11.000 dinar alınca, insan kendini bir anda zengin hissediyor.
BELGRAD’DA GEZİLECEK, GÖRÜLECEK YERLER
Belgrad, malum Tuna ve Sava nehirlerinin kesiştiği noktada kurulmuş. İstanbul’da nasıl şehrin dört bir yanında deniz varsa, Belgrad’da da nehir var. Şehrin tarihi merkezini (Stari Grad) ve yeni yerleşimlerini (Nova Beograd), Sava Nehri ikiye ayırıyor. Belgrad’ın, Batı Avrupa şehirlerine nazaran en sevdiğim yönlerinden birisi, birçoğu restore edilmemiş, yaşanmışlık kokan tarihi binaları oldu. Tabii bu bahsettiğim binaların çoğu şehrin eski bölgesinde.
Bizim otelimiz, şehrin yeni bölgesi Nova Beograd, yani Yeni Belgrad’da bulunan UŠĆE’de idi. Tuna Nehri ile Sava Nehri’nin birleştiği noktada bulunan Ušće, güne başlamak için ideal bir nokta. Nehir kenarındaki kocaman parkta, Belgrad’lılarla birlikte koşup, bisiklete binebilir, spor yapabilir ve daha sonra Branko Köprüsü üzerinden, Sava Nehri’nin berrak sularını izleyerek, şehir merkezine yürüyebilirsiniz. Zaten göreceksiniz, bütün parklar, sürekli spor yapan insanlarla dolu. Takdir etmemek elde değil. Bir de şehrin en büyük alışveriş merkezi olan Ušće Shopping Center da burada bulunuyor. Blrçok dünya markasını ve Koton gibi Türk markalarını bulmanız mümkün. Ama fiyatlar Türkiye’den çok farklı değil.
Burası, Ušće’de, Tuna Nehri kenarındaki otelimizin hemen yanında bulunan kocaman park. Tüm şehir böyle yemyeşil.
Karşıya geçerken, Stari Grad manzarasına karşı, böyle artistik pozlar verebilirsiniz! 🙂
Nova Beograd’dan Stari Grad’a, yani tarihi şehir merkezine geçince, binaların üzerine yapılmış ilginç duvar resimleri ve grafitiler de hoşuma giden ayrı unsurlar oldu. Bir de tepelerdeki küçük evler.
Stari Grad’da ilk görmeniz gereken yerlerden birisi kesinlikle KALEMEGDAN, ya da Türkçe’siyle Kalemeydan. Osmanlı döneminden beri aynı isimla anılan Kalemegdan, Belgrad Kalesi, kocaman parkı ve şahane manzarasıyla öğleden sonra tüm şehri, özellikle de romantik çiftleri kendine çekiyor. Zaten havanın güzel olmasından olsa gerek, sadece biz değil, sanırım bütün şehir Kalemegdan’daydı.
Kalemegdan’dan Tuna Nehri’ne doğru manzara
Bu da Sava Nehri’ne doğru manzara ve yine romantik bir çift 🙂
Kalemegdan malumunuz başta ismi olmak üzere, biz Türkler’den izler taşıyor. 1713-1716 yılları arasında, III. Ahmet saltanatında sadrazamlık yapmış olan Mora Fatihi Damat Ali Paşa, 1716’da Avusturya’ya karşı yapılan Petrovardin Muharebesi’nde şehit düşünce, Belgrad’a getirilip Kalemegdan’da yapılmış olan türbeye gömüşmüş. Kalemegdan’da bulunan çıplak adam heykeli POBENDİK, yani Sırbistan zafer anıtı da, görüntüsüyle olmasa da hikayesiyle Türkler’den izler taşıyor. Sırplar’ın Birinci Balkan Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kazandıkları zaferin anısına, 1928’de dikilmiş.
Kalemegdan’daki Mora Fatihi Damat Ali Paşa Türbesi
Kalemegdan sonrası, soluğu tabii ki şehrin en popüler caddelerinden biri olan KNEZ MIHAILOVA’da almak gerek. Burası için Belgrad’ın İstiklal Caddesi diyebiliriz. Her daim çok kalabalık. Çok sayıda tarihi bina, kafe, restoran ve mağaza var. Alışveriş yapmak isteyenler için de, kafe ve barlarda keyif yapmak isteyenler için de ideal.
Bir de Belgrad’da neden bilmem çokça bulunan patlamış mısırcılardan, Knez Mihailova’da da hemen her köşede bir tane var.
Knez Mihailova’nın hemen yakınında bulunan TRG REPUBLIKE, yani Cumhuriyet Meydanı’nı için de Belgrad’ın Taksim’i diyebiliriz. Burası bir nevi Belgrad’ın merkezi sayılır. Bir yanında Milli Müze, bir yanında Devlet Tiyatrosu var. Bir de Sırp Prensi III. Mihailo’nun heykeli. Kendisi, Osmanlılar’ın Sırbistan’daki denetimine son veren kişiymiş. Bu yüzden eliyle İstanbul’u işaret ediyormuş.
Cumhuriyet Meydanı ve meydandaki Sırp Prensi III. Mihailo’nun heykeli
Cumhuriyet Meydanı yakınlarında gördüğüm, köşedeki bu bina hoşuma gitti.
Belgrad’a gelip de, floresan lambayı, neon ışıklarını, elektron mikroskobunu, mikrodalga fırını ve daha birçok şeyi icat eden, Edison’un en büyük rakibi mucit, fizikçi ve elektrofizik uzmanı Sırp asıllı NIKOLA TESLA’nın müzesini ziyaret etmeden dönmek olmaz. Sizinle birlikte, okul gezisi yapan çok sayıda çoşkulu Sırp öğrenciler de müzede olacaktır muhtemelen. Ama size tavsiyem, eğer kendisi hakkında çok bilginiz yoksa, gitmeden önce biraz araştırmanız. Ben çok fazla bilgi sahibi değildim ama birlikte gittiğim arkadaşlarımdan birisi çok ilgiliydi, onun anlattıkları sayesinde çok ilgimi çekti Tesla ve sonrasında ben de başladım araştırmaya. Eğer okumaya üşenirim derseniz, 2006 yapımı Prestij (The Prestige) filminde kendisiyle ilgili bölümler varmış ama ben de izleyemedim henüz.
Nikola Tesla Müzesi’ne giriş ücreti sadece 500 dinar. Bu fotoğraftaki aletin ne işe yaradığını ben söylemeyeceğim, gidince deneyerek öğrenmeniz için.
Tesla Müzesi’nin hemen yakınlarında da, Kralja Aleksandra Caddesi üzerinde BELGRAD ÜNİVERSİTESİ KÜTÜPHANESİ var. Bir diğer ismi de Svetozar Markovic Üniversite Kütüphanesi’ymiş. Ben dışarıdan binayı beğenip içine girince, şans eseri denk geldik biz ama kütüphaneye ve eski dekoruna, huzurlu havasına bayıldım. Canım ilk defa bildiğiniz ders çalışmak istedi. Şehrin turistik yerlerinden birisi değil ama gidip görmenizi tavsiye ederim.
Bizde de böyle kütüphaneler olsa, ben kesin çok çalışkan bir öğrenci olurdum.
Yine turistik bir durum değil ama tarihi şehir merkezinde ring yapan, benim bir Sırp arkadaşımın tavsiyesiyle bindiğimiz 2 NUMARALI TRAMVAY’a sizin de mutlaka binmenizi tavsiye ederim. Böylelikle hem şehrin önemli yerlerini görmüş, hem de Türk dizilerinin hayranı oldukları için konuşmalarınızdan hemen Türk olduğunuzu anlayıp sohbete başlayan sıcakkanlı Sırp halkıyla kaynaşmış olursunuz. Tramvaylara tüm halk gibi, siz de bilet almadan binebilirsiniz! 🙂
Biraz eski olan 2 numaralı tramvayda çevreyi izlerken
Sizin için Belgrad’da ne çektim be! 🙂
Balkanlar demek maalesef savaş demek, çatışma demek… Tramvayda önünden geçtiğimiz, 1999 NATO bombardımanı sırasında vurulan Yugoslav Savunma Bakanlığı binası… İbret olması açısından mı bilmiyorum, bu haliyle bırakmışlar…
Terazije Meydanı’nda bulunan, seramikten yapılmış pürüzsüz ve parlak cephesiyle HOTEL MOSKVA, şehrin simgelerinden birisi. 1906 yılında kurulmuş ve bugüne Albert Einstein, Alfred Hitchcock, Maxim Gorky, Richard, Mahatma Gandhi, Luciano Pavarotti gibi kişilerin yanısıra Jack Nicholson, Robert de Niro, Brad Pity, Mila Jovović, Michael Douglas gibi Hollywood’un bir çok ünlü ismini ağırlamış.
Hotel Moskva
Belgradlılar sanata çok düşkünler. Jugoslovensko Dramsko Pozorište, yani YUGOSLAV DRAMA TİYATROSU, şehrin en önemli tiyatro ve sahne sanatları merkezlerinden birisi. Önünden geçerken sorduk, biletler birçok gösteri için çoktan tükenmişti. Gitmek isterseniz, biletlerinizi önceden almakta fayda var.
Önde Yugoslav Drama Tiyatrosu ve arka planda 1974 yılında yapımı tamamlandıktan sonra uzun süre şehrin en yüksek binası olarak kalan Beograđanka.
AZİZ SAVA KATEDRALİ, Balkanlar’ın en büyük Ortodoks Kilisesi. Sırp Ortodoks Kilisesi kurucusu Aziz Sava’nın, Sinan Paşa tarafından 1595’te gömüldüğü düşünülen yerde kurulmuş. Kiliseyi kurma fikri 100 yıldan daha önce çıkmış olsa da, yapımı 1989’da tamamlanabilmiş. Etkileyici bir yapı, görmek lazım. Ama akşamları kapalı oluyor, haberiniz olsun.
Aziz Sava Katedrali, ya da Sırpçasıyla Hram Svetog Save… Sizce de çok güzel bir fotoğraf olmamış mı bu? 🙂
Eğer tarihi turistik yerleri gezmekten sıkılırsanız, mola vermek için STRAHINJIĆA BANA ideal bir nokta. Strahinjića Bana için, bizim Bağdat Caddesi’nin küçük bir versiyonu diyebiliriz. Cadde boyunca kafeler, restoranlar, barlar, süslü ve güzel kızlar, lüks arabalar var. Caddenin takma adı da zaten, güzelliklerini her şeyden öne koyan cadde kızlarına istinaden, Silikon Vadisi’ymiş. Tek dezavantajı, kafe ve barların yanyana değil, birbirlerinden uzak olması.
Köpeğini gezdiren cadde kızlarından birisi. Size de bir yerlerden tanıdık gelmedi mi bu görüntü?
Strahinjića Bana kafelerinde takılan Sırp gençleri
Silikon Vadisi’nin bitiminde, SKARDARLIJA ya da diğer adıyla Skadarska Caddesi başlıyor. Burası bir zamanlar Belgrad’ın bohem mahallesiymiş. Vakti zamanında bütün yazar çizerler, gazeteciler, sanatçılar burada takılıyormuş. Artık tabii daha turistik olmuş. Ama kafeleri ve restoranları çok başarılı.
Skadarlija’daki enteresan kafelerden birisi
Bana bu kadar şeyi yazmak için nasıl aklımda tuttuğumu soranlar oluyor. Tabii ki tutamıyorum. Arkadaşlarım kafede keyif yaparken, ben bir yandan notlarımı alıyorum! 🙂 Bu arada kafelerde biralar 150-200 dinar arası, sudan ucuz.
Skadarlija yakınlarında gördüğümüz bu fırlama çiçekçi çocuğun fotoğrafını koymadan edemeyeceğim. Yüzünü saklamaya çalışırken çok güzel poz verdi farkına varmadan. Gözleri, bakışları, National Geographic’in meşhur Afgan kızıyla yarışır.
Bir de ben gidemedim ama mutlaka ADA CIGANLIJA’dan bahsetmek lazım.Belgrad’ın, hatta Sırbistan’ın denize kıyısı yok ama Belgradlılar’ın da Akdeniz ruhu için denize ihtiyaçları yok. Aja Ciganlija, Sava Nehri’nde küçük bir ada. Hafta sonları güneşlenmek, yüzmek, bisiklete binmek ve plaj keyfi yapmak isteyenlerin buluşma noktası. Özellikle yaz aylarında gidiyorsanız, mutlaka uğramanız lazım.
BELGRAD’DA YEME, İÇME, GECE HAYATI
Belgrad’ın gece hayatı tek kelimeyle yıkılıyor. Çok iyi. Zaten savaş yaşamış yerlerde gece hayatı iyi oluyor. Misal Beyrut. Sanırım yarın ne olacağı belli değil diye düşünerekten kendilerini eğlenceye, hayatlarını güzel geçirmeye adıyorlar. Üstelik yeme, içme, gece hayatı fiyatları, Türkiye’ye göre çok ucuz
Biz birkaç yıldır İstanbul’a dünyaca ünlü sanatçılar konser vermek için gelmeye başladı diye sevinirken, Belgrad’a yıllardır gidiyor bu sanatçıların hepsi konser için. Misal bizim İstanbul’a dönüşümüzden bir gün sonra, Beyoncé’nin konseri vardı. Önceden bilseydik, 1 gün daha kalır, konsere de giderdik. Amy Winehouse da son konserini Belgrad’da vermişti, nedense aklıma geldi şimdi.
Herneyse, gelelim yeme içme mekanlarına. Benim için Belgrad’ın en güzel yanlarından birisi PEKARA, yani fırınlar oldu. Kahvaltı için herhangi bir “pekara”ya girin, kaloriyi aklınızdan çıkarın ve tatlı tuzlu canınız ne çekerse alın derim. Tadına doyamayacaksınız.
İlla fırın ismi ver derseniz, Kralja Aleksandra Bulvarı’ndaki Belgdrad Üniversitesi Kütüphanesi’nin tam karşısında bulunan sokaktaki Pekara Lola’yı tavsiye ederim. Adres: Kumanovska 6.
Pizzayı İtalya’dan sonra en güzel Belgrad’da yapıyorlar herhalde. Pizza alıp, caddelerdeki bistrolarda ayakta yemek çok popüler. Cumhuriyet Meydanı’nın hemen yakınındaki TOMA’yı şiddetle tavsiye ederim. Özellikle brokolili pizzasını deneyin. Kolayla birlikte sadece 200 dinar. Adres: Kolarčeva 6.
Bizim pizzacının adı Toma idi. Tabii Nisan ayında Toma ismi bana bir şey ifade etmiyordu. Ama şimdi malumunuz, Toma’nın ne olduğunu bilmeyen kalmadı. Neyse, bu vesile ile direnişe ve tüm barışçıl direnişçilere de buradan selamlarımı iletirim. 🙂 #direngeziparkı
Biz ilk akşam, akşam yemeğimizi, Yugoslav dönemini anımsatan dekoruyla ve yerel yemekleriyle Knez Mihailova’daki KLORAC’ta yedik. Siz isterseniz öğle yemeği için de gidebilirsiniz. Fiyatlar tüm Belgrad’da olduğu gibi çok uygun. Adres: Knez Mihailova 46.
Ben mantar çorbası, çok sevdiğim şopska salatası ve Balkanlar’ın meşhur cevapcici kebabından yedim. Yanında Sırp birası Zaječarsko içtim. Üstüne de çay. Hepsine 1.500 dinar ödedim, yani yaklaşık 35 TL. Tabii köfte porsiyonunun, Türkiye’dekine göre ne kadar büyük olduğuna da dikkatinizi çekerim.
Skadarlija’daki restoranlar da öğle ya da akşam yemekleri için ideal. Caddeki restoranların en ünlüsü, 1963 yılından beri hizmet veren Zlatni Bokal (26 Skadarksa).
İster genç olun ister yaşlı, Skardarlija’daki restoranlarda dilerseniz sevgilinize serenat yaptırabilirsiniz.
Kalemegdan’ın hemen aşağısında, nehir kenarındaki BETON HALA’daki restoranlarda, hem Belgrad’ın cemiyet insanlarıyla kaynaşabilir hem de dünya mutfaklarını tadabilirsiniz. Bana IGUANA’da, canlı caz müziği eşliğinde Çin yemeği yemek kısmet oldu. Çok şık bir mekan olmasına rağmen, şarap dahil kişi başı sadece 1500 dinar ödedik. Hemen yanındaki Meksika mutfağı sunan CANTINA DE FRIDA da şehrin en popülerlerinden. Biz yine tavsiyeye uymayıp rezervasyon yaptırmadık, o yüzden yer olmadığı için orada yiyemedik. Ben gidemedim, siz mutlaka gidin, ama gitmeden önce rezervasyonu ihmal etmeyin. İtalyan yemeklerini tercih ederseniz de COMUNALE tam size göre.
Beton Hala’da sadece restoran ve kafeler değil, gece kulüpleri de var. En ünlülerinden birisi MAGACIN. Ama bizim gittiğimiz gece limitsiz içkili, uygun fiyatlı bir parti olduğu için, felaket bir kuyruk vardı. Yaş ortalaması da herhalde 17 filandı. O yüzden biz şehrin en iyi kulüplerinden biri olan, bir binanın 9. katındaki MR. STEFAN BRAUN’a (Adres: Nemanjina 4) gittik, giriş için kişi başı 1.000 dinar ödedik. Tıklım tıklımdı. Biz 3 erkek bayıldık mekana ama nedense(!) kız arkadaşlarımız, mekanın müziğini beğenmemişler, o yüzden çok kalmak istemediler! 🙂
Beton Hala’da, popüler gece kulübü Magacin’in önündeki ergen kalabalığı
Son olarak da eğer casino seviyorsanız, Belgrad’ın en iyi casinosu, Nova Beograd’daki GRAND CASINO BEOGRAD. Bence kesinlikle Kıbrıs’taki en iyi casinolarla yarışabilir ve Belgrad’ın Kıbrıs’a iyi bir alternatif olmasını sağlayabilir. Özellikle rulet masaları çok iyi ama malum kumar kötü bir şey. Tabii ki kimseye, özellikle de iradeli olmayanlara oynamalarını kesinlikle tavsiye etmiyorum…
Peki Belgrad’ın gece hayatının hiçbir dezavantajı yok mu? Tabii ki var. Tamam fiyatlar uygun, eğlence güzel ama maalesef her yerde sigara içiliyor.Bir de takside gece iki ayrı tarife oluyor. Taksiler gece 22:00’den sonra 2 katı, 24:00’ten sonra 3 katı yazıyor, aklınızda bulunsun ama ona rağmen yine de ucuz diyebilirim.
BELGRAD’A NASIL GİDİLİR, NEREDE KALINIR?
Peki Belgrad’a nasıl gidilir? Ben her zaman olduğu gibi, Pegasus’un Belgrad’a uçacağını duyar duymaz, 3-4 ay öncesinden aldım biletimi ve gidiş-dönüş sadece 182 TL ödedim. İlk biletleri alanlar biz olduğumuz için olsa gerek, arkadaşlarım da aynı ya da yakın fiyatlara aldı. Ama eğer biletleri o kadar öncesinden alamam derseniz, Skyscanner üzerinden her daim ucuz uçak biletleri bulabilirsiniz.
Belgrad Nikola Tesla Havaalanı, şehrin merkezine sadece yarım saat mesafede
Gidişte yol 1,5 saate yakın sürüyor, dönüşte ise sadece 1 saat 10 dakika. Ama hem uçuş kısa olduğu hem de biz 6 kişi olduğumuz için, yolda sohbet muhabbet derken yolun nasıl geçtiğini anlamadık bile. Belgrad’ın havaalanının ismi Nikola Tesla. Sırbistan, Türk vatandaşlarından vize istemediği için pasaport kontrolü sorunsuz geçiyor, yeter ki dönüş biletinizi ve otel rezervasyonunuzun çıktısını yanınızda bulundurun. Havaalanından şehir merkezine pazarlık yaparsanız, taksiyle 15 €’ya gidebilirsiniz. Ama pazarlık yapabilmek için hemen kapının önündekilere değil, üst katta giden yolcuları bırakan taksilere binin.
Bu bizim taksicimiz Stanko. Yol boyunca Türk dizilerinin ne kadar popüler olduğundan tutun da, sosyalist döneme duyduğu özleme kadar her şeyi konuştuk. Gerek taksicilerle, gerekse tanıştığınız diğer herkesle mümkün olduğunca sohbet etmenizi tavsiye ederim.
Gelelim Belgrad’da nerede kaldığımıza. Bizim için tatilimizin en keyifli yanlarından birisi, kesinlikle otelimizdi. Nova Beograd’da, Tuna Nehri üzerindeki yüzen otel Jahting Klub Kej’de kaldık. Üstelik kişi başı gecelik sadece 70 TL ödedik. Odalar biraz küçüktü ama temiz ve konforluydu. Personel çok sıcakkanlıydı. Kahvaltısı güzeldi. En güzel yanı ise, mükemmel manzarasıydı. Sizler için de otel yetkilileriyle konuştum. Eğer rezervasyonu direkt otelin mail adresinden (kontakt@klubkej.com) yapıp benim bloğumun linkini verirseniz, size Booking.com fiyatları üzerinden %20 indirim yapacaklar! 🙂
Otelimizin manzara şahaneydi. Üstelik odalarımıza yerleşir yerleşmez, otel çalışanları bize ev yapımı bira ikram ettiler. Keyfimize doyum olmadı. Arka plandaki tepe Kalemegdan.
Bu da otelin diğer yönde manzarası
Nov a Beograd’dan Stari Grad’a(tarihi şehir merkezi) yürüyerek 15 dakikada gidiliyor. Ama yürümeye üşenirseniz, taksiyle 400 dinara gidebilirsiniz. Yani sadece 4 €’ya. Ama eğer Stari Grad’da kalmak isterseniz, tavsiyem tabii ki yazıda da belirtmiş olduğum Hotel Moskva. Belgrad’da yeme içme gibi, konaklama da çok uygun. Şehrin en iyi otellerinden biri olan Hotel Moskva’da da gecelik kişi başı sadece 100-150 TL arası bir ücret ödeyerek kalabilirsiniz. Rezervasyon için burayı tıklayabilirsiniz.
Çok keyifli, dolu dolu iki gün geçirdik. Kaldığımız iki gece de çok geç saatte yatıp çok erken kalktık ama güzel vakit geçirdiğimizden olsa gerek uçağa binene kadar o yorgunluğu hiç hissetmedik. Biz en kısa zamanda kesinlikle tekrar gitmeyi düşünüyoruz. Yazının başında da belirttiğim gibi, bence Belgrad kesinlikle Türkler için en popüler tatil destinasyonlarından birisi olacak.
INSTAGRAM: @orcundalarslan
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILAR: