BUDAPEŞTE

Eksenimi uzunca süredir Ortadoğu’ya kaydırmıştım ama bu yılbaşında, yaklaşık 2 yıl aradan sonra, tekrar Avrupa’ya, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye gittim!

Aslında aklımda da hiç yoktu Budapeşte’ye gitmek ama birgün işlerden sıkılıp internette gezinirken, Sabiha Gökçen Havaalanı‘nın sayfasına girdim. Ana sayfada sağ kısımda görünen “Havayolu Şirketleri” kısmında, daha önce Brüksel’den Sofya’ya uçmuş olduğum Wizzair dikkatimi çekti ve logosunun üzerine tıklayınca 17 Aralık’tan itibaren İstanbul’dan Budapeşte’ye tek yön sadece 29 €’ya uçmaya başlayacağını öğrendim. Sanırım Ekim sonuydu. Tabii hemen arkadaşlarımı aradım, ben yılbaşında Budapeşte’ye gitmeye karar verdim, gelecekseniz siz de biletinizi alın dedim ve hemen kendi biletimi aldım, gidiş dönüş vergiler ve tüm diğer ücretler dahil sadece 75 €’ya! 🙂 Üstelik 1,5 gün izin kullanmam gerekmesine rağmen, henüz işyerimden izin bile almadan. Hatta vizemi de aldım ve gitmeme sadece 2-3 hafta kala iznimi aldım. Ucuza bilet bulmanın bir sırrı da bu. Yaklaşık 1-2 ay öncesinden, biraz risk alıp, biletinizi almanız gerekiyor. Biz 4 kişi gittik ve hepimiz de bu fiyata aldık biletlerimizi.

budapeste_ferihegy_havalimani

Wizz Air’la sadece 29 €’ya Budapeşte’ye uçabilirsiniz. Uçağın merdivenlerine dikkatinizi çekerim, Budapeşte Ferihegy Havalimanı’nın yer hizmetleri bir Türk şirketi olan Çelebi tarafından yapılıyor.

Budapeşte’nin nüfusu yaklaşık 1.7 milyon civarında. Macaristan’ın toplam nüfusu ise 10 milyon kadar. Orta Avrupa’da küçük ama kendine özgü bir devlet. Avrupa’da hemen hemen bütün ülkeler, Hint-Avrupa dillerine ait bir dil konuşurken, Macarlar Ural-Altay dil ailesinin, Ural koluna bağlı olan Macarca’yı konuşuyorlar ve Orta Asya’dan bugünkü Macaristan topraklarına geldikleri 9. yüzyıl sonundan beri dillerini ve kültürlerini korumayı başarmışlar.

budapeste_andrassy_caddesi

Hösök Tere’den (Kahramanlar Meydanı) Erzsébet Tér’e (Elizabeth Meydanı) kadar uzanan, Budapeşte’nin en ünlü caddesi olan Andrássy Ut… Neo-Rönesans tarzındaki malikaneleri, binaları, meydanları, müzeleri, kafeleri, restoranları, operası ve lüks butikleriyle ünlü olan bu caddenin yapımına 1872 yılında başlanmış ve 2002 yılına UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’ne alınmış. Hava buz gibi olmasına rağmen yol boyunca yürürken hiç sıkılmadık. Yine cadde üzerinde bulunan Oktogon Meydanı’nda sadece 600 forint’e, yani yaklaşık 4,5 TL’ye sıcak şarap içip ısındık.

Macaristan 1526’daki Mohaç Savaşı’yla Osmanlı hakimiyetine girmiş. Yaklaşık 150 yıllık bir süreden sonra, Avusturya İmparatorluğu ve Hıristiyan devletlerden oluşan Kutsal İttifak yardımıyla Osmanlı’ya karşı savaşarak, 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşma’sıyla Türkler’in hakimiyetinden çıkmışlar. Bu 150 yıllık süre boyunca, Budapeşte, camileri, hamamları, çeşmeleri ve köprüleriyle tamamen bir Türk şehri haline gelmiş ve şehirde yaşayan Hristiyan aile sayısı 70’e kadar düşmüş. Ancak Türkler şehirden ayrıldıktan sonra, birkaç hamam dışında neredeyse bütün eserleri maalesef yok etmişler.

budapeste_kodaly_korond_meydani

Andrássy Caddesi üzerinde bulunan Kodaly Körönd Meydanı. Arka planda güzel binalar, heykeller, kocaman yaprakları dökülmüş bir ağaç ve yerde karlar. İnsan bir yandan bakmaya doyamıyor, bir yandan da o kadar güzel bir ülkemiz olmasına rağmen, zaten az sayıda olan tarihi, estetik binalarımızı koruyamadığımızı aklına getirip iç çekiyor…

Budapeşte’de bulunan nadir Osmanlı eserlerinden biri şehrin Buda tarafında bulunan Gül Baba Türbesi. Muhtemelen ilk defa duydunuz Gül Baba’yı. Ancak kendisi Macaristan’da çok ünlü. Fransa ve Belçika’da yaşarken ve seyahatlerim sırasında ne zaman bir Macarla tanışsam, Türk olduğumu ilk öğrendiklerinde hemen Gül Baba’dan bahsediyorlardı. Gül Baba, Budapeşte’yi fetheden Kanunui Sultan Süleyman’ın davetiyle sefere katılmış ve ölümüne kadar Buda’da yaşamış, sadece Türkler tarafından değil Macarlar tarafından da sevilmiş bir derviş imiş. Aslında genel olarak baktığımızda, Avrupa’daki eski Osmanlı topraklarında kurulan ülkelere kıyasla, Macarlar Osmanlı dönemini o kadar da kötü anmıyorlar.

budapeste_metro

Londra metrosu ve bizim Beyoğlu’ndaki Tünel’den sonra Avrupa’nın en eski üçüncü metrosu olan, 1896 yılından beri hizmet veren Budapeşte metrosu, tıpkı altında bulunduğu Anrassy Caddesi gibi 2002 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış. Burası Hösök Tere istasyonu. İstasyon kurulduğu gündeki gibi muhafaza edilmiş ve bu eski hatta nostaljik eski trenler kullanılıyor. Bizim Tünel’de ise turistler için çok ilgi çekici olan nostaljik trenler maalesef birkaç sene önce son model trenlerle değiştirildi..

Günümüzde Osmanlı’dan kalan çok fazla eser yok ancak şimdi de döner sayesinde Budapeşte’yi fethetmişiz. Neredeyse her köşe başında, üzerinde “Török Etterem” (Türk Restoranı) yazan bir dönerci var. Şu anda şehrin en popüler yiyeceğiymiş, bunda tabii lezzetinin yanı sıra uygun fiyatının da etkisi var sanırım. Yemek demişken, Macar yemeklerinden de bahsedelim biraz. Önce Paprika diye şehrin en popüler Macar restoranlarından birine gittik, orada yer olmayınca Piroska diye başka bir restorana geçtik. Restoranın eski Macar ürünleriyle dekore edilmiş görüntüsü çok güzeldi ancak yemekleri için aynı şeyi söyleyemem. İsimlerini hatırlamıyorum ama hepimiz etli birşeyler yedik, çok kötü değillerdi ama güzel de değildi. Tabii ayıp olmasın diye bizi oraya götüren Macar arkadaşlarımıza beğendiğimizi söyledik! 🙂 Sadece, daha önce, başka bir mekanda içmiş olduğumuz, Macarların meşhur gülaş çorbasını beğendim. Dana eti, soğan, patates, kırmızı biberden yapılan çorba, bizim etli yemeklerin bir nevi sulu hali. Onu tavsiye edebilirim. Tavsiye etmesem bile, en ünlü yemekleri olduğu için, içmeden dönmemeniz lazım.

budapeste_macar_restorani_piroska

Macar arkadaşlarla, Macar yemeklerini tattığımız restoran Piroska’da.. Yemek isimlerini hatırlamıyorum, hatırlamaya da gerek yok, zira pek beğendiğimiz söylenemez! 🙂

budapeste_piroska_restoran

Macar yemekleriyle ünlü restoran Piroska, komünist dönemden kalma televizyon, daktilo, motosiklet ve radyo gibi nostaljik Macar yapımı eşyalarla dekore edilmiş.

budapeste_gulas_corbasi

Bu da meşhur gülaş çorbası. Tattığım Macar yemekleri arasından bir tek bunu beğendim. Ama onun da görüntüsü kötü.. 🙂

Macarların geleneksel içkileri ise, vodkamsı, likörümsü, ne olduğunu pek de anlayamadığım, çok kötü bir kokusu ve tadı olan, yüksek alkol oranına sahip Palinka. Gittiğim yerlerde geleneksel yemeklerin yanısıra geleneksel içkilerini de denemeyi severim ama yılbaşı gecesi içmek üzere bir şişe almamıza rağmen 1-2 yudum dışında içemedim, onun yerine tarihi 1895’lere kadar uzanan Macar birası Soproni’yi tercih ettim.

budapeste_yilbasi_gecesi

Tıksırıncaya kadar içen Macar gençleriyle yılbaşını kutladığımız Oktogon Meydanı, saat tam 24:00 ..

budapeste_yilbasi

Macarlar’ın en meşhur içkisi olan Palinka’dan bir yudum aldıktan sonra… Hiç beğenmediğim belli oluyor galiba! :))

Bu arada yılbaşı bizde o kadar hareketli geçerken, Budapeşte bu açıdan benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Orada kaldığımız 3 gün boyunca, yılbaşı gecesi hariç hemen hemen bütün sokaklar boştu ve mağazalar kapalıydı. Sanırım yılbaşından 5-6 gün önce kutladıkları Noel’den sonra bütün hareketlilik sona eriyor. Yılbaşı gecesi de kayda değer kutlamalar yoktu. Biz önce Nyugati Meydanı’nda düzenleneceği söylenen Macar popçuların konserine gittik, ancak ortada konser filan göremeyince, şehrin en ünlü meydanlarından olan Oktogon Meydanı’ndaki, TV ekranlarına yansıtılmış MTV benzeri bir kanaldan yayınlanan kliplerin dev ekranlara yansıtıldığı ve saatte bir konuşan sunucuların olduğu kutlamaya katıldık. Ama yine de çok eğlendik.

budapeste_szimpla_bar

Budapeşte’de bu aralar çok popüler olan “harabe” barlardan biri olan Szimpla. Bizim oturduğumuz bölüm eski kablolar ve bilgisayar ekranlarıyla dekore edilmişti. Tabii ki ortam bu kadar aydınlık değildi, flaşın etkisiyle böyle oldu! 🙂

budapeste_vian_kafehaz

Budapeşte’de oturduğumuz kafelerden biri olan Vian Kafehaz. Turistlerin az olduğu, Macarlar’ın takıldığı, çok güzel bir kafe.

budapeste_cafe

Bu da üşüdükçe girdiğimiz Buda Kalesi yakınlarındaki kafelerden biri. Seyahatlerde en keyif aldığım şeylerden biri, özellikle de hava soğuksa, kendine özgü dekoru ya da manzarası olan kafelere gidip kısa süreli de olsa oturmak…

Aslında o gece mekanlarda da kutlamalar varmış ama hiç ilgimizi çekmedi. Budapeşte’nin gece hayatını da çok fazla keşfedemedik zaten. Sadece bir gece, Macar arkadaşımızın bizi götürdüğü, şehrin eski Yahudi mahallesinde bulunan “harabe” barlardan birine gittik. Bu aralar bu tür barlar Budapeşte’de çok popülermiş. Bizim Beyoğlu’ndaki binaların tarzındaki eski binalar, çok da fazla restorasyon yapılmadan, içleri eski eşyalarla her odası farklı bir tasarımcıya yaptırılarak bara dönüştürülmüş. Bizim çok hoşumuza gitti, bol bol da dans ettik. Arkadaşlarım orada Unicum denen, shot olarak içilen neredeyse siyah renkli başka bir Macar içkisi içtiler ama ben yine birayla yetindim. Nedense Macar yiyecek içeceklerine pek ısınamadım!

 budapeste_gece_tuna_nehri

Budapeşte özellikle akşamları ışıklandırıldığında masalımsı, insana huzur veren bir görüntü alıyor.

budapeste_tuna_nehri_gece

Tuna Nehri kenarında akşam şehri izleyerek yürüyüp, hayallere dalabilirsiniz…

Yiyecek içeceklerine ısınamadım ama kasvetli bir havası olmasına rağmen şehri genel olarak çok sevdim ki kasvetli yerlerden aslında hiç hoşlanmam. Ya da uzun süredir Avrupa’ya gitmemiş olduğumdan dolayı, bana olduğundan daha etkileyici geldi. Çok güzel korunmuş, çeşitli tarzlarda inşa edilmiş tarihi binaları, Tuna Nehri, nehri süsleyen birbirinden güzel köprüler, kıyılarındaki binalar… Binalar ve köprüler, özellikle de akşamları ışıklandırıldıklarında masalımsı bir görüntü oluşturuyolarlar. Ben en çok 1904 yılında yapılan Parlamento Binası ve 1884 yılında yapımı tamamlanan Macar Devlet Operası’nı beğendim.

budapeste_opera

Sadece 500 forint, yani bizim paramızla 3,5 TL civarı bir para ödeyerek, Paris Operası ve Milano’daki La Scala’dan sonra akustik açıdan Avrupa’nın en iyi 3. operası kabul edilen Macar Devlet Operası’nda dünyaca ünlü eserlerden birini izleyebilirsiniz, hatta sonuna kadar kalmasanız bile izlemelisiniz!

opera_budapeste

Biz şansımıza dünyanın en ünlü opera eserlerinden olan İtalyan Giacomo Puccini’nin La Boheme’ini (Macarca Bohémélet) izledik. Annemin ilkokuldayken zorla götürmeleri ve en son lisedeyken bir arkadaşımın dönem ödevi için gitmek dışında, operaya gitmişliğim hiç yoktur. Opera pek de ilgimi çekmezdi ama opera binasının etkileyici mimarisi ve dekorların güzelliğinden olsa gerek, Macarca altyazıları anlamamama rağmen çok keyif aldım, sık sık güzel bestelerin de etkisiyle düşüncelere daldım.

budapeste_macar_devlet_operasi

Barok unsurlar katılarak Neo-Rönasans tarzda tasarlanan 1261 seyirci kapasiteli Macar Devlet Opera binası görkemli ve zengin iç dekorasyonuyla dünyanın mimari şaheserlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Bupapeşte’de bulunduğumuz 3 gün boyunca hava buz gibiydi ve yerler de karla kaplıydı ama o havada, özellikle de akşamları nehrin kenarında ve şehrin sokaklarında yürümek, etrafı izlemek acayip hoşuma gitti. Kasvetli havanın içimi sıkması gerekirken, tam tersine acayip huzurla doldum. İşe güce, günlük hayata ara verip böyle küçük kaçamaklar yapmak, farklı yerlere gitmek insan ruhuna acayip iyi geliyor, yani en azından bana… Neyse, hava buz gibi olduğu için şehri gezerken, yürüken sık sık kafelere girip oturduk. Böyle havalarda kafelerde oturmak da fazlayısla keyifli oluyor. Özellikle de, benim gibi kalın kıyafetler giyinemeyen veya biraz da artist artist gezineceğim diye incecik kıyafetlerle gezinen insanlar için, kafe molaları çok keyifli olmanın yanısıra, sıcak çikolatanızı içip ısınmak adına çok yararlı oluyor. Neyse ki soğuğu da seven bir insanım.

budapeste

Buda Kalesi’nden Tuna Nehri ve arka planda Budapeşte’de en beğendiğim binalardan olan Parlamento Binası…

budapeste_zincirli_kopru

Buda tepelerinden yine Tuna Nehri ve üzerindeki en güzel köprü olarak kabul edilen, 1849 yılında yapımı tamamlanan Zincirli Köprü (Széchenyi Lánchíd).. Arka planda da Parlamento Binası’yla bilrikte 96 metrelik yüksekliğiyle Budapeşte’nin en yüksek iki binasından biri olan ve ilk Macar kralı I. İstvan’ın adını taşıyan, 1905 yılından beri hizmet veren Szent (Aziz) István Bazilikası’nı görebilirsiniz.

budapeste_szent_istvan_bazilikasi

Szent István Bazilikası’nı gezerken ayine denk geldik… Komünist dönemde ibadet etmeleri yasaklanan, özellikle orta yaş ve üzeri Macarlar’ın ayine ilgisi büyüktü.

budapeste_buyuk_sinagog

Bu da, New York’taki Temple Emanu-el’den sonraki dünyanın en büyük ikinci sinagogu olan, Büyük Sinagog olarak da bilinen 1859 yılında yapılmış olan Dohány Caddesi Sinagogu. 20. yüzyılın başlarında Budapeşte nüfusunun % 23’ü Yahudi’ymiş ve Avrupa’nın oransal olarak en çok Yahudi nüfusa sahip şehirlerinden biriymiş. Nazi soykırımının da etkisiyle bu oran günümüzde % 0.5’e kadar düşmüş.

Macarlar’a gelecek olursak, genel olarak güleryüzlü değiller ama somurtkan da değiller. Birşey sorduğunuzda ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorlar. Ayrıca benim düşündüğümün aksine, bir çoğu da sarışın. Macar kızları da gayet hoşlar. Şehirde bir de genel olarak, Slovakya ya da Bulgaristan olduğu kadar olmasa da eski bir komünist ülke havası hala var. Özellikle yaşlı bir çok insan, 80’lerden kalma kıyafetlerle,kürklerle ve bana nedense o dönemi hatırlatan kalpaklarla geziniyorlar. Ben de tabii merak edip, Macar arkadaşlarıma o dönemi sordum. Komünist dönemde halkın 3 yılda bir sadece komünist komşu ülkelerine gitmelerine izin veriliyormuş, hem de aile başına harcamaları için sadece 50 $ verilerek. Ben olsam herhalde delirirdim böyle bir durumda! 🙂 Halk o dönemi pek iyi anmıyormuş ancak o zamanlar işsizlik yokmuş ve herkesin karnı doyuyormuş. Devlet her aileye televizyon, bozdolabı gibi ürünleri ücretsiz veriyormuş. O yüzden çok az da olsa o dönemi özleyenler de varmış.

budapeste_trabant_araba

Komünist dönemde sahibi olabilmek için insanların 2-3 yıl ve hatta daha fazla beklediği, 1957 ile 1991 yılları arasında geri dönüşebilir malzemelerden imal edilen, kaportası Sovyetler Birliği’nden gelen pamuk atıkları ile Doğu Almanya’nın boya endüstrisinin atıklarından elde edilen duroplast malzemesinden üretilen, komünist rejimlerin bir nevi statü simgesi olan Doğu Almanya yapımı, şirin, kutu şeklindeki Trabant marka otomobillerden birisi. Budapeşte sokaklarında benzerlerini hala sık sık görebilirsiniz.

Gelelim Budapeşte’de nerede kalabiliriz sorusunun cevabına. Biz 4 kişiydik ama hepimiz aynı yerde kalmadık. Ben arkadaşlarımdan biriyle hostel’da kalırken, diğer 2 arkadaşımız otelde kaldılar. Biz adı gibi barok mimariye sahip bir binanın en alt katında bulunan Baroque Hostel‘da kaldık. Hostel şehrin en eski meydanlarından Hösök Tere’ye, yani Kahramanlar Meydanı’na sadece 3-4 dakikalık yürüme mesafesinde ve iki kişilik özel odada kişi başı sadece 20 € ödeyerek kalabiliyorsunuz. Kesinlikle tavsiye ederim Baroque Hostel’ı. Gerek dekorasyonu, gerek temizliği, gerek de güleryüzlü ve yardımcı çalışanları olsun, biz çok memnun kaldık. Eğer benim gibi artık öğrenci değilseniz, çevrenizden “bu yaşta da hostel’da mı kalınır” gibisinden gelecek mahalle baskılarını hiçe sayın ve bence bu ekonomik seçeneği tercih edin. Ayrıca daha önce de bahsetmiştim, hostellarda enteresan insanlarla tanışabiliyorsunuz. Biz yatmadan yatmaya gitmemize rağmen, Finlandiyalı bir grupla tanıştık ve bol bol sohbet ettik. Diğer arkadaşlarımız da, Oktogon Meydanı’na çok yakın olan Radisson Blu Hotel‘de kaldılar. Çok merkezi bir konumda bulunan ve gayet konforlu olan 4 yıldızlı bu otelde de iki kişilik odada, kişi başı sadece 50 € ödeyerek kalabilirsiniz. Hatta kampanya dönemlerine denk gelirseniz, neredeyse hostel fiyatına, gecelik 35 €’ya kalma imkanını bulabilirsiniz.

budapeste_baroque_hostel

Budapeşte’de kaldığım Baroque Hostel’in bir nevi lobisi de diyebileceğimiz oturma odası. Özellikle kapısı çok hoşuma gitti.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, diğer tüm Avrupa Birliği ülkelerine olduğu gibi, Macaristan’a da elimize sadece pasaportumuzu alıp gidemiyoruz. 21 Aralık 2007’de Schengen’e üye devletler arasına katılan Macaristan’a girebilmek için, Schengen vizesi almanız gerekiyor. Ancak gerekli evraklarınızı götürmeniz durumunda, diğer AB ülkelerine oranla, Macaristan Schengen vizesini çok hızlı ve sorunsuz şekilde veriyor. Ayrıca vize görevlileri de kendilerini bir nevi çalıştıkları ülkenin konsolosu sanan kompleksli Türkler yerine çok tatlı, Türkçe konuşan, güleryüzlü Macar bayanlar. Vize ile ilgili bilgileri, Macaristan Konsolosluğu‘nun internet sayfasından öğrenebilirsiniz. Vize ücreti 60 €. Vize alan aracı şirketlere boşu boşuna gidip yaklasık 50 TL ücret ödemenize de hiç gerek yok. Vize işlemleri oldukça basit ve konsolosluk Levent’te, Metrocity’nin olduğu binada olduğu için ulaşım da oldukça kolay.

budapeste_tuna_nehri_parlamento_binasi

Vapurla Tuna Nehri gezisinde Parlamento Binası’nın önünden geçerken… 3900 forint, yani yaklaşık 30 TL vererek, yaklaşık 1,5 saat boyunce vapurla Tuna Nehri’ni gezebilir ve kulaklıktan Türkçe olarak gezilen yerlerle ilgili bilgileri dinleyebilirsiniz.

budapeste_heykel_kapi

Budapeşte’de bulunan birbirinden güzel binalardan birinin kapısı.

budapeste_tramvay

Budapeşte’nin simgelerinden olan eski tramvay

Ben Budapeşte’yi beklediğimden çok daha fazla beğendim, beklediğimden çok daha fazla eğlendim ve üstüne bir de huzurla doldum. Sizlere de kesinlikle, haftasonu sadece 2 gün için olsa bile gitmenizi tavsiye ederim. Görecek daha çok fazla şehir ve ülke varken ikinci defa gitmeye gerek var mı bilmiyorum ama bence herkesin bir defa mutlaka gidip görmesi, Tuna Nehri’nin kenarında akşam vakti yürümesi gereken bir şehir…

 

INSTAGRAM: @orcundalarslan

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILAR:

MADRİD

BÜKREŞ

BELGRAD