10 Mar BURGAZ: Bulgaristan’ın ekonomik sahil kenti
İnsanoğlu kuş misali… Bir gün Ürdün’de Kızıldeniz’de yazlık havanın tadını çıkarırken, ertesi gün Bulgaristan’da sonbaharın tüm renklerini birada görebiliyor… Bir gün şort tişörtle gezerken, ertesi gün kazaklarla, montlarla gezebiliyor… Geçtiğimiz Kasım ayında, Ürdün seyahatimin hemen ardından, uçağım sabah İstanbul’a iner inmez, hiç eve bile gitmeden, karayoluyla Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki sahil kenti Burgaz’a gittim bir arkadaşımla birlikte.
Bulgaristan’a karşı Türkler olarak hep bir önyargımız var, hep burun kıvırır, beğenmeyiz ama aslında şehirlerinin mimarisi, çevre düzenlemesi çok güzel. Tabii Burgaz da öyle. Temizliği, korunmuş tarihi binaları, ağaçlı yolları ve sosyal hayatıyla tam bir Avrupa şehri.
Burası Aleksandrovska Caddesi. Eğer ben Burgaz’da olduğunu söylemeseydim, ilk görüşte buranın bir Bulgar şehri değil herhangi bir Avrupa şehri olduğunu düşünürdünüz.
Biz Burgaz’da sadece 1 gece 2 gün kaldık. Küçük olması sebebiyle çabuk gezilebilen bir şehir. Kış aylarına denk geldiğimiz için de sakindi biraz. Ama o sakinlik bize çok iyi geldi. Çok huzurlu geldi. Türkiye sınırından Bulgaristan sınırına geçer geçmez bu huzur duyguyu etkisini hemen gösteriyor. Sanırım biz çok stresli ve gergin bir toplumuz. O yüzden bence bir hafta sonu, sırf huzurla dolmak için bile gidilebilir. Ya da hatta sadece değişiklik olsun diye. Üstelik çok da ucuz bir şehir.
Burgaz’daki otel odamdan dışarıyı izlerken, aklımda Sabahattin Ali’nin çok sevdiğim romanı Kürk Mantolu Madonna’da geçen şu sözler: “Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak…”
Burgaz’dan genel bir görüntü
Bu yazı için de yine çok güzel bir şarkı önerim var: Jovano, Jovanke. Daha önceki Bulgaristan ve Makedonya yazılarımda da bahsettiğim gibi Bulgarca ve Makedonca, birbirinin hemen hemen aynısı olan iki dil. Hatta Sırpça ve Hırvatçayla da çok benziyorlar. Jovano, Jovanke de Bulgarlar ve Makedonlar arasında paylaşılamayan halk şarkılarından birisi. Ama benim için her iki ülkenin de şarkısı, hatta ülke sınırlamasına da gerek yok, bir Balkan türküsü. Tüm Balkan türküleri gibi insanı düşüncelere daldıran bir şarkı. Burada paylaştığım versiyonu, ünlü Bulgar oyuncu, şarkıcı ve televizyoncu Slavi Trifonov tarafından seslendirileni ki bence en iyi yorumlardan birisi. Dinlemek için burayı tıklayın.
INSTAGRAM: @orcundalarslan
BURGAZ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER
Burgaz, 200.000’i geçen nüfusuyla, Bulgaristan’ın en büyük dördüncü şehri. Küçük ama şirin, güzel bir şehir. Burgaz’da iki katlı çok güzel binalar var. Ya da maksimum 3-4 katlı. Daha yüksek olanları da, binalardan daha büyük olan kocaman ağaçlar kapatmış. Zaten sokakların hemen hepsi ağaçlı.
Burgaz’da evlerin olduğu tipik bir sokak
Bu ikiz binaları canlı renklere boyasalarmış, daha güzel olurmuş.
Biz gittiğimizde sonbaharın etkisiyle, yaprakları da yerlere düşmüştü. O kadar güzel görünüyordu ki… Sanırım bir sonbaharın en güzel zamanında gittik. Tam anlamıyla hissettik sonbaharı. Hava öyle çok soğuk filan da değildi. Zaten genel olarak Burgaz, Bulgaristan’ın diğer şehirlerine göre daha ılıman olan iklimiyle tanınıyor.
Burgaz’ın ağaçlı sokakları, akşamları şehir ışıkları yanınca ayrı güzel oluyor. Türkiye’de maalesef şehir içinde ağaçlı sokaklar çok az var. Park sayısı zaten çok az ve olanlar da çok küçük. Sonbaharda yapraklar dökülünce de yerlerde durmasına izin vermeden hemen topluyorlar sanki kötü bir şeymiş gibi.
Kış gelmek üzere olduğundan ve hava da erken karardığından dolayı, caddeler ve sokaklar çok kalabalık değildi. Ama tabii yine de insanları gözlemleme şansımız oldu. Burgazlılar çok güler yüzlü değiller. Belki baharda ya da yazın gitsek, tersi bir izlenim verirlerdi, bilemiyorum. Ama yine de, birçoğu İngilizce bilmemesine rağmen, soru sorunca hemen yardımcı olmaya çalışıyorlar. Sokaklarda yürürken, Bulgaristan Türklerine de sıkça rastlanıyor. Tiplerinden ayırmak çok zor tabii. Bulgar sanarak İngilizce soru sorduğumuzda Türkçe cevap alınca anladık birçoğunun Türk olduğunu. 🙂
Aleksandrovska Caddesi’nde yürüyen, benim kafamdaki tipik Bulgar kadını imajıyla birebir örtüşen kadınlar
Renkli binalarla süslü bir cadde
Burgazlı kızlar
Biz sonbaharda gittik ama Burgaz asıl yazları çok popüler. Şehir merkezinde bulunan kumlu plajları ve Akdeniz ikliminin etkili olması sayesinde, yaz aylarında hem Bulgaristan’dan hem de Avrupa’nın dört bir yanından turistlerin akın ettiği bir şehir. Şehrin içinde plaj olması çok güzel bir şey. Yazın zaten en az Çeşme ve Bodrum kadar hareketli oluyormuş. Yazın tekrar gitmek lazım.
Burgaz, kışın sakin bir şehir ama yazın, Burgaz Plajı sebebiyle tıpkı Bodrum ve Çeşme gibi oldukça kalabalık ve hareketli oluyor. Burgaz Limanı da Bulgaristan’ın en büyüğü. Plajın iskele ile liman arasında kalan kısmı ise, kış aylarında düşüncelere dalan insanların mekanı, plaja çocuğuyla gelen fotoğraftaki anne gibi…
Ya da Karadeniz’e nazır böyle artistik foto çektirenlerin mekanı 🙂
BURGAZ’DA GEZİLECEK, GÖRÜLECEK YERLER
Burgaz çok küçük bir kent. Turistik açıdan görecek çok fazla şey yok, çok büyük bir beklentiye girmemek lazım ama sokaklarında, caddelerinde, parklarında gezinmesi çok keyifli. Şehrin, mağazaların ve kafelerin bulunduğu iki tane ana yaya caddesi var. Biri Aleksandrovska Caddesi, diğeri de onu tam ortasından dik kesen Aleko Bogoridi Caddesi. İkisinde de, çok güzel tarihi binalar var. Şehrin tarihi dokusunu çok iyi korumuşlar. Aleksandrovska’da kafe, restoran ve barlar daha ağırlıklı iken Aleko Bogoridi’de daha çok mağazalar var. Ama tabii dünya markaları beklemeyin. Daha çok butikler var.
Aleksandrovska Caddesi
Aleksandrovska Caddesi, geceleri ayrı güzel oluyor.
Aleko Bogoridi Caddesi ve renkli binaları
Bu da Aleko Bogoridi’nin akşam görüntüsü, yine renkli 🙂
Bizim otelimizin bulunduğu Demokratsia Caddesi de, dev ağaçları ve güzel binalarıyla bence yürüyüş yapılması gereken bir cadde. Türkiye’nin Burgaz Başkonsoluluğu da bu caddede bulunuyor. Her Bulgar şehrinde olduğu gibi Burgaz’da da şehir merkezinde kocaman bir kent parkı var. Demoktratsia Caddesi ile Burgaz Plajı arasında uzanıyor. Deniz kenarında olduğu için olsa gerek, ismi Deniz Bahçesi.
Akşam üstü Demokratsia Caddesi
Burası Türkiye Cumhuriyeti Burgaz Başonsolosluğu’nun Demoktratsia Caddesi’ndeki binası. Bina gibi çevresindeki sokaklar da çok güzel. Dolayısıyla insanın o sokaklarda fotoğraf çekesi geliyor. Biz fotoğraf çekerken de başımıza tatsız bir olay geldi ama anlatacağım bu olay bu sakın Burgaz ya da Bulgaristan’ın diğer şehirlerine yapacağınız seyahate engel olmasın. Biz binanın arka tarafındaki sokakta fotoğraf çekerken bir polis geldi, “Burada fotoğraf çekmek yasak, fotoğrafı silin” dedi. Neyse sildim, gösterdim. Ama sil demeye devam etti. Konuyla ilgisiz 1-2 fotoğrafı daha sildim. Muhtemelen beni Batı Avrupalı bir turist sanıp “Burası konsolosluk binası, burada fotoğraf çekmek için kimden izin aldın” gibisinden saçma sapan konuşmalar yaptı. “Ben Türk’üm zaten” dedim, pasaportumu istedi, verdim. 10 dakika daha telefonla konuşuyormuş gibi yapıp bekletti. “Neyi bekliyoruz?” diye sorduğumda “Hapse mi girmek istiyorsun?” diye tehditkar konuşmalar yaptı. Ama ben “Umurumda değil. Ben Türküm, kötü bir şey de yapmadım, beni o zaman konsoloslukla görüştürün, ben durumu açıklayayım” dedim. Tabii ki görüştürmedi. Bekletmeye devam etti. Muhtemelen rüşvet vermemi bekledi. Bu sırada yaptıkları şeyin Bulgaristan turizmi için kötü bir şey olduğunu söyledim. Ben kararlı ve korkmamış şekilde durunca arkadaşları gelip verdi pasaportumu. Böyle durumlarla korkmayıp dik durmak lazım. Aslında Türkiye’ye döndüğümde Burgaz Başkonsolosluğu’na ve İstanbul’daki Bulgaristan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na şikayet edecektim ama atladım. Buradan okuyacak olurlarsa, umarım o tarihlerde orada görevli olan polisleri bu konuda uyarırlar. Bu ve benzeri olaylar muhtemelen daha bir çok turistin başına geliyor ve turizmi olumsuz etkiliyor.
Burgaz Plajı ve arka planda Deniz Bahçesi
Burası, Karadeniz kıyısında, heykellerle süslü kocaman bir kent parkı olan Deniz Bahçesi.
Deniz Bahçesi’nde biz 🙂
İnsan nasıl özeniyor keşke bizim de şehirlerimizde yaşlıların evde oturmak yerine böyle gelip dinlenebileceği, gençlerin spor yapabileceği, çocukların oynayabileceği dev parklar olsa diye. Ama insanlar AVM’ye mecbur kalıyorlar. Belki de öyle alıştırıldıkları için artık tercih de ediyorlar AVM’ye gitmeyi…
Deniz Bahçesi’nin sahil kesimindeki yürüyüş yolunda gençler koşuyor, bisiklete biniyor, aileler ve yaşlılar da spor yapıyor.
Deniz seviyesinden biraz yüksekte bulunan parktaki banklardan Karadeniz’i izleyen orta yaşın üzerindeki romantik bir çift
Biz de Deniz Bahçesi’nde, Ürdün’den aldığım çerezlerle Bulgar birasını yanımıza aldık, denize nazır oturduk, uzun uzun sohbet ettik.
Burgaz Plajı’nın kocaman iskelesi, yürüyüşe çıkan ailelerin uğrak yeri.
Bulgarlar kültür ve sanata bizden çok daha meraklılar. Burgaz küçük bir şehir olmasına rağmen, enteresan bir yapıya sahip bir opera binası bile var. Burgaz Devlet Operası ve Burgaz Filarmoni Orkestrası’na ev sahipliği yapıyormuş. Program kapı önündeki posterlerden takip edilebiliyor. 1903 yılında inşa edilen Burgaz Tren Garı’nın ve Burgaz Merkez Postanesi’nin binaları da bence görülebilecek binalar arasında yer alıyor.
Garip şekilli opera binası
Burgaz Tren Garı
Burgaz Merkez Postanesi ve arka planda gar binası
BURGAZ’DA YEME, İÇME, GECE HAYATI
Burgaz’da gezilecek görülecek yerler az ve yeme içme fiyatları da çok ucuz olduğu için en çok yapılan aktivite, o kafe senin, bu restoran benim gezmek oluyor. Bizim iki günümüzü özetleyecek olursak kısaca yedik içtik, yedik içtik. 🙂
Burgaz’da kahvaltıda tabii ki çok sevdiğim, banitsa denen Bulgar böreğinden yemeyi, yanında da ayran içmeyi ihmal etmedik.
Biz sonbaharın sonu, kışın başında ve hafta içi gittiğimiz için, mekanların çoğu sakindi. Kışları haftaiçi hep böyle oluyormuş. Herkes kendini hafta sonuna saklıyormuş. Ama yazın kafelerin masa ve sandalyeleri caddelerde taşıyormuş ve çok kalabalık oluyormuş.
Burgaz’da en sevdiğim mekan, Aleksandrovska Caddesi’ndeki Barcelona Bar oldu. Köşede, sarı renkli güzel bir binanın altındaki mekan, Burgaz’ın en elit mekanlarından birisiymiş. Rahat koltukları, caddeye bakan masaları var. Bulgaristan’ın Hard Rock tarzı bir restoran zinciri olan Happy Grill’in tabii ki Burgaz’da da bir şubesi var. Burgaz’ın en iyi ve en kalabalık mekanı diyebiliriz Happy Grill için. Yemekleri lezzetli ve tabii ki çok ucuz. Biz gitmedik ama Bacardi, Fresh ve Karamel diğer tavsiye edilen kafe ve barlar.
Barcelona Bar
Happy Grill’de deniz usulü makarna, şopska salatası, iki büyük bira, focaccia ekmeğine sadece 26 leva, yani yaklaşık 40 TL ödedik.
Yine Aleksandrovska Caddesi’nde yer alan Ethno, bence mutlaka uğranması gereken bir balık restoranı. Kapısı, dekoru ve caddedeki masaları çok güzel. Dışarıdaki masalarda oturunca, kalabalık caddeden gelen geçenleri izlemek keyifli. Yemekler ise çok çok iyi. Personeli çok cana yakın, özellikle de bizimle ilgilenen Kolio.
Ethno
Ethno’da kalkan balığı yedik. Çok lezzetliydi. Yanında Yunan usulü kalamar, tabii ki şopska salatası, patlıcanlı meze ve Bulgaristan’a özgü peynirli ekmek yedik. İki de büyük bira. Ardından da giden herkesin mutlaka yemesi gereken sufle. İki kişi için sadece 68 leva geldi hesap, yani 100 TL. Türkiye’de aynı kalitede başka bir yere gitsek, 150-200 TL’den aşağıya gelmezdi hesap.
Gelelim Burgaz gece hayatına. Biz yollarda sorduğumuz gençlerin tavsiyesi üzerine, özel bir üniversitenin karşısındaki Kashmir’e gittik. Müzikler çok iyiydi ama biz erken gidip erken çıktığımız için çok kalabalık değildi. İçkiler de çok ucuz. Kokteyller 7 leva sadece, yani 9-10 TL. Diğer popüler gece kulüpleri ise Astoria ve Plazza. Burgaz’da casinolar da var ama oldukça küçükler. En kalabalık olanları Bulgaria Hotel ve Burgas Hotel’in altında olan WinBet casinoları ama iyi değiller bence. Zaten kumar kötü bir şey, oynamanızı tavsiye etmem.
Gece kulübü Kashmir’de Bulgar gençler… Onların da ellerinden akıllı telefonlar düşmüyor.
BURGAZ’A NASIL GİDİLİR, NEREDE KALINIR?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, Bulgaristan’ı ziyaret edebilmek için Bulgaristan vizesi almamız gerekiyor. Ama Bulgaristan vizesi, çok zor alınan ve sadece Bulgaristan’da geçerli olan bir vize. Bulgaristan, bir Avrupa Birliği üyesi. Schengen Bölgesi’nde değil ama mevcut geçerli Schengen vizesiniz varsa, onunla da giriş yapılabiliyor ki ben hep öyle yaptım.
Burgaz’da havaalanı var ama mesafe kısa olduğu için Türkiye’den direkt uçuş yok. Dolayısıyla Burgaz’a gitmek için en iyi yol karayolu. İstanbul’dan Metro Turizm, Nikişli Turizm ve İstanbul Turizm’in otobüsleri var. Biz Metro Turizm ile gidip geldik. Gidiş dönüş 150 TL ödedik. Türkiye içi ulaşımdan bile daha ucuz. Hatta Nikişli ve İstanbul Turizm daha da ucuza gidip geliyor sanırım.
Burgaz’a giderken Dereköy Sınır Kapısı’ndan geçiliyor. Türkiye tarafında gidişte de dönüşte de araçtan indirip tek tek kontrol yapıyorlar, valizlere bakıyorlar. Avrupa Birliği ülkesi olan Bulgaristan tarafında ise otobüsün içinde olmak yeterli. Pasaportları toplayıp, giriş ya da çıkış damgasını basıp geri veriyorlar. İnsanın tabii biraz sinirleri bozuluyor kendi ülkesine girerken böyle sıkı kontrol edilmekten. Sanırsınız ki tüm sınırlarımız, özellikle Ortadoğu’ya açılan sınırlarımız da bu kadar sıkı kontrol ediliyor. Malum artık maalesef kimin girip çıktığı belli değil ülkemize…
Burası Dereköy Sınır Kapısı. Sağ arkadaki, görünce insanı mutlu eden Türkiye yazısına dikkat 🙂
Yol, sınır kontrolleri dahil toplam 6 saat kadar sürüyor. Yolun Türkiye kısmı biraz sıkıcı, çirkin yapılar, çorak araziler var. Ama Bulgaristan sınırına doğru, manzara güzelleşmeye başlıyor Sınırı geçtikten sonra ise yol enfes bir hale dönüşüyor. Yol, bir şerit gidiş, bir şerit geliş, toplam sadece iki şeritli. Ama yolun her iki tarafı ağaçlarla dolu. Biz Kasım’da gittiğimiz için yeşilden sarıya, turuncudan kırmızıya sonbaharın her rengi vardı. Yağmur renkleri daha da belirginleştirmişti.
Burgaz’a sırf bu yoldan geçmek için bile gidilir kanımca… İnsan izledikçe dinleniyor…
Burgaz’a giderken küçük kasabalardan da geçtik. Eskişehir’deki eskiden Bulgaristan göçmenlerinin oturdukları evler gibi tek ya da iki katlı şirin evler var.
Bu fotoğraf, Burgaz’a ilk vardığımızda, otelimizi ararken çekildi. Fotoğraftan yaklaşık 6-7 saat önce İstanbul’da, ondan 3-4 saat önce de Ürdün’ün Kızıldeniz kıyısındaki Akabe şehrindeydim, hem de üzerimde şort ve tişörtle. 🙂
Peki Burgaz’da nerede kalınır? Burgaz otelleri de oldukça ucuz. Biz Demokratsia Caddesi’nde, üç yıldızlı, oldukça konforlu bir otel olan Hotel Gran Via’da kaldık. Sanki New York’ta Central Park’a bakan oteller gibi Deniz Bahçesi manzaralı. Oda fiyatı da gecelik sadece 90 TL civarı idi. Ama yazın tabii daha pahalı oluyordur plaja 5 dakika yürüme mesafesinde olduğundan dolayı. Bir de şehrin en çirkin ve en uzun binasında yer alan Hotel Bulgaria var başka bir seçenek olarak. Burgaz’ın en iyi oteli olarak biliniyor, aklınızda bulunsun ama nedense beni pek çekmedi.
Burgaz’da kaldığımız Hotel Gran Via’dan manzara
Odaları biraz küçüktü ama gayet konforluydu. Pencereden ağaçların görünmesi yeter zaten.
Hotel Bulgaria’nın yüksek ve çirkin binası, Burgaz’daki buluşma noktalarından biri aynı zamanda.
INSTAGRAM: @orcundalarslan
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILAR: