04 Haz DEDEAĞAÇ, İSKEÇE VE KAVALA GEZİSİ
İstanbul’dan farklı bir hafta sonu kaçamağı yapalım, hem çok yerler görelim, keyifli sohbetler eşliğinde lezzetli yemekler yiyelim, biraz huzur dolalım, hem de çok eğlenelim derseniz size kesinlikle Yunanistan’ın Batı Trakya Bölgesi’ndeki Dedeağaç (Aleksandropolis), İskeçe (Xanthi) ve Kavala şehirlerini kapsayan bir gezi yapmanızı tavsiye ederim. Zira Aralık ayında yaptığımız 48 saatlik seyahat boyunca biz çok keyifli ve dolu dolu vakit geçirdik. Üstelik bizim gittiğimizde mevsim kıştı. Yaz aylarında bunlara bir de Ege Denizi’nin mükemmel plajları ekleniyor, gerisini siz düşünün…
İskeçe sokakları ve ben 🙂
Dedeağaç, İskeçe ve Kavala’yı bol fotoğrafla anlatacağım bu yazıyı okurken size en sevdiğim Yunan şarkıcılardan olan Yorgos Dalaras’ın tipik Yunan ezgilerini barındıran “Ti na timito, ti na ksehaso” şarkısı eşlik etsin. Dinlemek için hemen burayı tıklayın!
INSTAGRAM: @orcundalarslan
DEDEAĞAÇ (ALEKSANDROPOLİS)
Türkiye sınırına sadece yarım saatlik mesafede yer alan Dedeağaç, 57 bin nüfuslu ufak ve sakin bir şehir. 1912’ye kadar Osmanlı toprağı olan Dedeağaç, o tarihte Bulgarların kontrolüne girmiş ve 1920’de de Yunanistan’ın bir parçası olmuş. İsmi de zaten 1920’de şehri ziyaret eden ilk Yunan kralı olan I. Aleksandros’a ithafen, Aleksandropolis olarak değiştirilmiş. Dedeağaç, Osmanlı’nın son dönemlerinde kurulmuş, görece yeni bir yerleşim yeri olduğu için diğer Yunan şehirlerinin aksine tipik Yunan mimarisindeki tarihi binaları pek çok yok. Şehirde binalar modern olsa da ana caddeler dahil kat sayısı 4-5’i geçen bina sayısı yok denecek kadar az.
Dedeağaç, özellikle kış aylarında oldukça sakin ve huzur dolu oluyor.
Şehirdeki apartmanların görüntüsü bizdeki kadar çirkin ve rahatsız edici değil.
Dedeağaç’ta Gezilecek Yerler
Dedeağaç tarihi ve turistik yerlerinden çok yaşam tarzı ve sosyal hayatıyla öne çıkan bir şehir ama tabii gezilecek görülecek yerler de hiç yok değil. Şehrin en ünlü yapısı, aynı zamanda simgesi de olan deniz feneri. Deniz fenerinin de bulunduğu sahil şeridi, özellikle de gün batımlarında yürüyüş yapmak için oldukça ideal. Alternatifi de şehrin sakin sokaklarında gezinmek.
Dedeağaç Deniz Feneri
Sahil şeridindeki park
Sahil boyunca ister yürüyüş yapabilir isterseniz de bisiklete binebilirsiniz.
Sokak aralarında böyle küçük ve şirin binalara rastlayabilirsiniz.
Dimokratias Caddesi için Dedeağaç’ın kalbinin attığı yer diyebiliriz. Kentin en popüler kafeleri ve mağazaları da burada. Yaz aylarında ise mutlaka uğramanız yer Makri Plajı. Biz kış olduğu için doğal olarak denize giremedik ama Instagram’dan baktım, güzel bir plaja benziyor. Masmavi bir deniz, kumlu plaj ve etrafında beach barlar hayal edin, işte öyle bir yer. Bir de Aleksandropolis’ten tam karşısında yer alan ve en ilginç Yunan adalarından biri olan Samothraki’ye, Türkçesiyle Semadirek’e gidebilirsiniz. Her gün iki defa feribot seferleri düzenleniyor.
Dimokratias Caddesi
Aleksandropolis’ten Samothraki manzarası
Dedeağaç’ta Yeme, İçme, Gece Hayatı
Tamam, Dedeağaç mimari açıdan çok güzel olmayabilir, tarihi turistik yerler açısından da çok zengin değil belki ama eğlenceli olduğu kesin. Şehirde sokaklar sakin ama kafeler, restoranlar, barlar, tüm Yunan şehirlerinde olduğu gibi kalabalık. Sosyal hayatı oldukça hareketli. Yunan şehirlerinin, kasabalarının ve hatta köylerinin bu hayat dolu hallerini çok seviyorum. Dört mevsim böyleler. Ekonomik kriz filan da dinlemiyorlar hiç.
Şehrin en popüler yerlerinden birisi, üniversite gençliğinin akın ettiği Room 6. Boş masa yoktu neredeyse. Kahveleri de güzel. Tam karşısında da Mikel diye yine kalabalık olan bir mekan vardı. Bir de biz gidemedik ama yakınlarda, ara bir sokakta akşamları oldukça kalabalık olan Thema isminde bir bar varmış, aklınızda bulunsun.
Room 6
Restoran ve tavernalara gelecek olursak, sahil şeridi, ahşap masalarıyla görüntüsü insanı kendine restoranlarla dolu ama biz tercihimizi kent merkezine 7-8 km mesafedeki Makri’den yana kullandık. Ay Yorgi Tavernası isminde, canlı müziğin de olduğu, yemekleri mükemmel, şık bir restorana gittik ki kesinlikle burada bir akşam yemeği yemenizi ve ıstakozlu makarnasını denemenizi öneririm. İnsan böyle küçük bir şehirde bu kadar iyi bir restoran beklemiyor hiç.
Sahil şeridindeki şirin tavernalardan birisi
Yaz aylarında tavernaların sahil şeridindeki bu masaları cıvıl cıvıl oluyormuş.
Ay Yorgi Tavernası da tüm şehir gibi Türk turistlerle doluydu.
Ay Yorgi’de tadına doyamadığım ıstakozlu makarna!
Gelelim Dedeağaç’ın gece hayatına… Şehrin en popüler yeri, Room 6 ile aynı binada yer alan Pico. Gece boyunca dört farklı şarkıcının sahneye çıkıp bolca Türk ezgileri barındıran Yunanca pop şarkıları söylediği bir mekan. Aynı bizdeki gibi eller havaya bir eğlence anlayışı var. Yunanistan’ın en popüler eğlence anlayışı bu. Yemek yok ama masaya şişe söylemek gerekiyor. Dört kişilik masada şişe ücreti 100-150 Euro arasında değişiyor söylenen içkiye göre. Türkiye’ye göre çok iyi fiyatlar.
Pico’da Batı Trakya seyahatimize güzel bir kapanış yaptık. Esmer, uzun boylu, güzeller güzeli bir de şarkıcısı var ki tam bir afet. Hem göze hem kulağa hitap ediyor. Sırf onu dinlemek için bile gidilir 🙂
Gece eğlenmek için bir diğer alternatif ise Alexander Beach Hotel’in hemen yanındaki Casino Thraki. Ama sadece eğlenmek için. Zira malum kumar iyi bir şey değil ama ben bu konuda kontrollü bir adamım, durmam gereken yeri biliyorum, o yüzden şansımı mutlaka deniyorum casino olan yerlerde! 🙂
Casino Thraki’de şansımı denedim ama olmadı. Halbuki çok da ciddiydim oynarken. Ne totemler de denedim! 😀 Neyse en azından eğlendim. Belki aşkta kazanırım diye kendimi avutabilirim hem artık!
Bu arada şimdi fark ettim ki Dedeağaç’ın yerel lezzetlerinden bahsetmeyi unutmuşum. Gittiğinizde vişne soslu peynir olan manurinin, rokforlu mantarın ve fırında ballı susamlı kızarmış fetanın tadına mutlaka bakın.
Sol üstten saat yönünde kızarmış feta, rokforlu mantar ve manuri…
Dedeağaç Otelleri
Biz iki gece de Dedeağaç’ta, Alexander Beach Hotel’de kaldık. Diğer şehirlere günübirlik gidip geldik. Otel beni çok şaşırttı zira Yunanistan standartlarına göre çok iyi bir otel. Türkiye’deki beş yıldızlı oteller ayarında. Odam da deniz manzaralıydı. Restoranın yemekleri de gayet iyiydi. Konforunuza önem veriyorsanız, kesinlikle tavsiye ederim.
Oteldeki odam
İSKEÇE (XANTHİ)
İşkeçe de tıpkı Dedeağaç gibi yaklaşık 60 bin nüfuslu bir şehir. Farkı ise burada yoğun bir Türk nüfusunun olması. Zaten İskeçe’de dolaşırken sürekli Türkçe duyuluyor, tabii kendilerine has aksanlarıyla. Ama Yunan vatandaşı bu Türkler maalesef sosyo-ekonomik açıdan Yunan nüfusun daha gerisindeler. Eğitim ve gelir seviyeleri daha düşük.
İskeçe, Rodop Dağları’nın eteklerinde kurulmuş.
Şehre Yunancada Xanthi deniyor. Ksanti diye okunuyor ama Türk turistler nedense ısrarla “Zanti” diye okuyorlar.
İskeçeli Türkler
Dedeağaç ne kadar eğlenceliyse, İskeçe de bir o kadar güzel bir şehir. Ama ilk bakışta değil! Şehre ilk girdiğinizde şehir merkezi bizdeki gibi çirkin binalara sahip olsa da tepelerde yer alan şehrin tarihi merkezi inanılmaz estetik tarihi binalara sahip. Birçoğu 18. ve 19. yüzyıldan kalma Osmanlı konağı ya da tütün deposu olan bu tarihi binalar oldukça iyi korunmuş.
İskeçe’nin tarih kokan sokakları
Osmanlı mimarisini Yunanlar bizden daha iyi korumuş.
Bu konaklarda artık şehrin zenginleri yaşıyor.
İnsan bu sokakları gezmeye, fotoğraf çekmeye doyamıyor.
İşte İskeçe’nin çirkin dediğim merkezi.
Burası da şehrin ana meydanlarından birisi
Biz İskeçe’ye Cumartesi gittiğimizden midir bilmem ama inanılmaz kalabalıktı sokaklar. Sanırım tüm kasana dışarıdaydı, öyle bir kalabalık. Kafeler, barlar tıklım tıklımdı. Üstüne bir de her Cumartesi düzenlenen halk pazarı vardı. Pazarcıların da çoğu Türk’tü. Bu arada unutmadan İskeçe’nin bir de her yıl Şubat ayında düzenlenen ünlü İskeçe Festivali var. Seyahatinizi planlarken festival tarihine denk getirebilirsiniz.
İskeçe’de kışın bile böyle canlıysa yazın nasıl oluyor merak ettim!
Güzel bir kafe
İşte İskeçe pazarı
Pazardayken kendimi sanki Türkiye’de bir pazardaymışım da Yunan turistler ziyarete gelmiş gibi hissettim.
Pazarda sevimli bir teyze
KAVALA
Kavala, nüfusu yaklaşık 55 bin olan küçük bir sahil kenti. Bizim gezmeye çok vaktimiz olmadı, zamanımızın çouğunu yemeğe ayırdık! 🙂 Deniz kenarında Baburi diye bir restorana gittik. Ahtapot olsun, midyeli pilav olsun, kabak kızartması olsun, kalamar olsun, her şey çok güzeldi.
Kavala’da yemek yediğimiz sahil şeridi
Burası da Baburi
Midyeli pilavı kesinlikle denemelisiniz. Yanında da tabii ki Yunan birası Alfa…
Ama yemekten sonra karanlıkta da olsa kısa bir Kavala turu yaptık. Körfezden Kavala Kalesi’nin fotoğraflarını çektik. Osmanlı döneminden kalma meşhur su kemerlerinin altından geçtik. Ama tabii sizin daha uzun vaktiniz olursa, görecek daha çok yer var şehirde. Misal şehrin tarihi sokaklarında gezinebilir, 1805 ila 1845 yılları arasında Mısır valisi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın evini görebilir, eskiden medrese olarak kullanılan, şu anda ise lüks bir otel olan İmaret’ten şehri kuşbakışı izleyebilirsiniz.
Kavala Kalesi
PORTO LAGOS
Porto Lagos seyahatimizin bonusu oldu. Daha önce ismini bile duymamıştım hiç. Dedeağaç ile İskeçe arasında, üzerinde iki tane kilise bulunan bir adanın yer aldığı bir lagün. Suyu çarşaf gibi dümdüz, insana acayip huzur veriyor. Buradaki kiliselerde de mucizeler gerçekleştiğine inanıldığı için Hıristiyan dünyasında kutsal kabul ediliyormuş.
Porto Lagos ve ben
Porto Lagos’un kiliselerinden birisi. İçleri de çok etkileyici.
Sevimli bir kedi
DEDEAĞAÇ’A NASIL GİDİLİR?
Yunanistan’a gitmek için pasaportunuzda öncelikle geçerli bir Schengen vizesinin bulunması gerekiyor. İstanbul’dan Dedeağaç’a gitmek karayoluyla yaklaşık 4-5 saat sürüyor. Trakya’da manzara, bazı çirkin binalar dışında çok güzel. Küçük küçük, ağaçlı, yeşil tepeler var. Türkiye ve Yunanistan’ı Meriç Nehri ikiye ayırıyor. Nehrin bir tarafı Türkiye, diğer tarafı Yunanistan. Kış aylarında gümrükten hızlıca geçiliyor ama duyduğuma göre yaz aylarında, özellikle de bayram tatillerinde yoğun kuyruklar oluyormuş.
Türkiye ve Yunanistan’ı birleştiren İpsala Köprüsü’nden Meriç Nehri…
İpsala Sınır Kapısı
Eğer kendi özel aracınızla gitmek istiyorsanız, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun (TURİNG) İstanbul, Ankara, Kapıkule, Hamzabeyli, İpsala, İzmir ya da Dereköy ofislerinden uluslararası sürücü belgesi almanız gerekiyor. 1 yıllık belgenin ücreti Detaylı bilgi için burayı tıklayabilirsiniz. Ayrıca aracınıza bir de yeşil kart denilen uluslararası sigorta yaptırmanız gerekiyor. Onun ücreti ise 15 gün için 63 Euro, 1 ay için ise 78,75 Euro. Detaylı bilgi için bu defa da burayı tıklayın! 🙂
Eğer ekonomik bir ulaşımı tercih ederseniz, Dedeağaç’a Ulusoy Turizm otobüsleriyle yalnızca 19 Euro’ya gidebilirsiniz. Ayrıca yaz sezonunda Metro Turizm’in de genellikle seferleri oluyor.
INSTAGRAM: @orcundalarslan
ŞU YAZILAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: