12 Ara ORTADOĞU: LÜBNAN, SURİYE, ÜRDÜN
En son yazımda Lübnan’a tekrar gidip, oradan karayoluyla Suriye’yi gezerek Türkiye’ye dönmeyi planlıyorum demiştim. Evet, tekrar gittim Lübnan’a, ama karayoluyla Türkiye’ye dönmek yerine, uzun Kurban Bayramı tatilini değerlendirerek Suriye ve Ürdün’ü gezdim ve yine Lübnan’a dönüp, oradan Türkiye’ye döndüm.
Biletimi her zaman olduğu gibi yine Pegasus Havayolları’ndan aldım, hem de Beyrut’a gidiş dönüş sadece 200 TL’ye. Pegasus Havayolları’nın dönem dönem kampanyaları oluyor ve fiyat 200 TL’nin de aşağısına, 120 TL’ye kadar inebiliyor. Pegasus’un websitesine üye olup kampanya dönemlerinde yolladıkları mailleri takip ederseniz, siz de böyle ekonomik fiyatlara uçabilirsiniz.
10 defa sınır kapısı geçtim, pasaportumda yer kalmadı 🙂
Ben tek başıma gittim, üç ülke gezdim ama çok yoruldum. Size tavsiyem, tek başınıza gitmemeniz. Ama sakın yanlış anlamayın, tehlikeli olduğunu filan düşündüğümden değil, sadece çok yorucu olmasından. Avrupa’da üç ülke gezseniz, hiç sorun değil, sınırlarda kontrol yok, herşey pratik, insanlarla iletişim daha kolay dilden dolayı ama Ortadoğu’da durum biraz farklı. 3-4 kişi gitmek, ya da en azından 2 kişi, hem daha eğlenceli olur, hem de daha ekonomik ve konforlu olabilir.
8 günde tam 10 defa sınır kapısı geçtim ve her sınırda ortalama 30-40 dakika bekledim. Çok yoruldum ama oraları da görmüş oldum, farklı bir deneyim oldu. Şimdi her üç ülkeyi de tek tek, özet olarak anlatacağım. Bir de bu kadar Ortadoğu yeter deyip eksenimi bir süreliğine tekrar Avrupa’ya kaydıracağım!:))
LÜBNAN
Lübnan’ı daha önce detaylı olarak anlatmıştım. O yüzden anlatacak çok fazla şey kalmadı orayla ilgli. Uçak Beyrut’a indikten sonra şehre gittiğimde, kendimi hiç yabancı gibi hissetmediğimi anladım, sanki İzmir’e gitmişim gibi bir his uyandırdı bende. Hava çok sıcaktı, Kasım ortası olmasına rağmen 30 derece civarındaydı ama bu mevsimde o kadar sıcak olması normal değilmiş.
Beyrut’un korniş adı verilen kordonboyu ve arkada masmavi Akdeniz
Sahil boyunca yapımı devam eden lüks ve yüksek katlı binalar
Beyrut’ta bir gece kalıp, ikişer günlüğüne Suriye ve Ürdün’e gidip, haftasonuna denk gelecek şekilde yine Beyrut’a döndüm. Gece hayatı her zamanki gibi hareketliydi, bilmiyorum bunda havanın güzel olmasının da etkisi var mıydı. Bu defa çok fazla sayıda Türk de vardı, artık Türkler keşfetmeye başladı sanırım Lübnan’ı. Konuştuğum kızlı erkekli genç Türk turistler, özellikle gece hayatına bayıldıklarını ve tekrar mutlaka geleceklerini belirttiler. Ben de sanki Beyrutluymuşum gibi, “evet, çok güzeldir Beyrut” gibisinden konuşmalar yapıp tavsiyelerde bulundum! 🙂 Geçen defa eklemeyi unutmuştum, en popüler gece kulüplerinden bir diğeri de Buddha Bar. Ayrıca gece 3’ten sonra da eğlenceye devam etmek isteyenler herkesin buluştuğu yer ise, Beyrut’un biraz dışında olsa da BO18. Şu sıralar, ister yabancı müzik ağırlıklı mekanlar olsun, ister Arapça pop çalan yerler olsun, en çok çalan şarkı ise dünyaca ünlü Fransız DJ David Vendetta’nın Haifa Wehbe’ye eşlik ettiği Yama Layali, Türkçe anlamıyla “Birçok Gece”. Ben Arapça popu sevdiğimden ve Haifa’ya hayranlığımdan olsa gerek, bayıldım bu şarkıya.
Beyrut geceleri
Akşam üzeri Hamra Caddesi
Bu defa dikkatimi çeken başka bir şey de şehrin en merkezi yerlerinde THY’nin ve Efes Pilsen’in reklamlarının olmasıydı. Sanırım Türkiye’nin televizyon dizileri başta olmak üzere, markaları ve dış politikasıyla Lübnan’da ve Ortadoğu’nun geri kalanında etkisi giderek artıyor.
Bu arada, geçen seferkinden farklı olarak, bu defa otelde kaldım. Daha önceki yazımda tavsiye ettiğim otellerden biriydi, adı Bella Riva. İki kişilik oda fiyatı normalde 95 $ ama ben 80 $’a kaldım. Tek başınıza gitmemenizi tavsiye etmemin sebeplerinden biri de bu, 80 $ iki kişi kalınca, kişi başına 40 $ oluyor ve bence çok uygun bir fiyat böyle merkezi, temiz ve konforlu bir otel için. Otel, deniz kenarında bir mahalle olan Raouche’de ve şehrin en hareketli caddelerinden biri olan Hamra’ya yürüyerek 5-10 dk mesafede.
Burası, otelin bulunduğu Raouche bölgesi. Hava Kasım ayında olmamıza rağmen çok güzeldi, gündüzleri şortla gezindim.
Bu da yüksek katlı apartmanları, restoranları, Antalya’daki gibi falezleri ve üzerindeki kafeleriyle ünlü Raouche semtine adını veren Raouche (Roşe) kayalıkları
Beyrut’ta yine Lübnanlı arkadaşlarımla vakit geçirdim, yine çok eğlendim, tekrar gitmek istiyorum, bu defa Türk arkadaşlarımla ama sanırım yaza doğru ancak gidebilirim…
SURİYE
Beyrut’tan Suriye’nin başkenti Şam’a otobüsle veya taksiyle gidebilirsiniz. Taksi dediğim tabii ki taksi dolmuş. Otobüs hemen hemen her yarım saatte bir var ve ücreti 10 $. Ben otobüs yerine taksiyi tercih ettim, taksi dediğim de jip aslında. Benim dışımda üç yolcu daha vardı ve 20 $ ödedim sadece. Taksiyle gitmenizi tavsiye ederim, çünkü sınır işlemleri sırasında da, otobüsle giderseniz eğer, otobüsteki herkesin tek tek işlemlerini bitirmesini beklemeniz gerekiyor ve bu da sürenin uzamasına sebep oluyor. Lübnan’a ve Suriye’ye vize yok ancak giriş çıkışlarınızda formlar doldurmanız gerekiyor.
Yol, sınırlarda durmalar, molalar dahil 3-3,5 saat kadar sürüyor. Yol boyunca bizim şoförümüz durup bol bol kendisi için alışveriş yaptı. Tabii bu arada ben de yaptım, bol bol meyve aldım. Özellikle muz çok ucuzdu, iki kilosu sadece 1 $, bizde ise biliyorsunuz kilosu şu günlerde 4 TL’ye yakın. Lezzet olarak da bizdeki muzlardan çok daha güzeldi.
Suriye’de her yerde asılı olan Beşar Esad resimlerinden bir tanesi
Herneyse, Suriye sınır kapısında ilk dikkat çeken şey, her yerde cumhurbaşkanları Beşir Esad’ın kocaman resimlerinin olması. Sınır kapısını geçtikten sonra, Şam’a giden yol boyunca da her yerde giderek artan sayıda resimleri vardı. Şam’da ise sadece yollarda değil, arabaların camlarında, binaların üzerlerinde, marketlerde, restoranlarda, her yerde resimleri var. Bu resimler, insanda “gözüm üzerinizde, dikkatli olun” duygusu uyandırıyor. İnsanlara sorduğunuzda bu konuyu, ya yorum yapmıyorlar, ya da bana çok içten gibi gelmedi ama onu ne kadar çok sevdiklerini anlatıyorlar. İnsan demokrasinin kıymetini daha iyi anlıyor böyle ülkelere gittiğinde. Suriye’de Facebook ve blog sitelerine girmek, bizde tıpkı bir ara Youtube’a olduğu gibi yasaklanmış.
Eski Şam’da bulunan Hamidiye Çarşısı, bizim Mısır Çarşısı’nı andırıyor. Adını da çarşıyı yaptıran Osmanlı padişahı II. Abdülhamit’ten alıyor.
1885 yılında kurulan dondurmacı Bakdash, fıstık kaplı dondurmalarıyla ünlü ve bir kase dondurma bizim paramızda 1 TL’den daha ucuz ve çok lezzetli. Hamidiye Çarşısı’nda bulunan Bakdash günün her saati dolu ve Suriyeliler’i gözlemlemek için çok güzel bir yer.
Şam’ın nüfusu, banliyöleri ve çevresindeki ilçelerle birlikte toplam 5 milyona yakın. Şehrin girişinde bizdekine benzer, estetikten yoksun, birbirine benzeyen çok sayıda yüksek apartmanlar var. Tabii insanda bu binaları görmek ilk başta bir hayal kırıklığı yaratıyor, bu mudur Şam diye. Ancak şehri gezdikçe ve bakımsız da olsa tarihi binalarını koruduklarını görünce fikriniz değişmeye başlıyor.
Şam’da Osmanlı’dan çok fazla izler görmek mümkün. Daha önce Emeviler, Abbasiler ve Memlükler’in kontrolünde olan Şam, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’im Suriye’yi ele geçirmesiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olmuş ve 400 yıl egemenliğimiz altında kalmış. Şehrin modern merkezinde görülmeye değer pek birşey olmasa da Eski Şam diye anılan, şehrin eski merkezi inanılmaz. Dar sokakları, bir kısmı Osmanlı döneminden kalma avlulu konakları, hamamları, çarşıları, tarihi camii ve kiliseleriyle, kendinizi Ortaçağ’da hissetmenizi sağlayan bir yer. İnsanın o dar sokaklarda kaybolası geliyor. Eski Şam’ın bir başka özelliği de, alışveriş için mükemmel ve çok ucuz bir yer olması. Taş ve gümüş işçiliğinin güzel örneklerini, çeşitli baharatları, tabloları çok ucuza alabilirsiniz. Hatta oraya sırf evinizin dekorasyonu için alışveriş yapmaya bile gidilebilir.
Şehrin en merkezi noktalarından biri olan Al Marjeh (Şehitler) Meydanı. Adını Osmanlı’ya karşı ayaklanan ilk 10 kişinin burada asılmasından almış. Arka planda, palmiye ağaçlarının arasında görülen Telgraf Anıtı ise yine II. Abdülhamit tarafından 1907 yılında Ortadoğu’nun ilk telgraf hattı olan Şam-Medine Telgraf Hattı’nı kutlamak için yaptırılmış. Anıtın üstünde İstanbul’daki Yıldız Camii’nin bir minyatürü var.
Eski Şam’da, Osmanlı döneminde Şam valisi Esat Paşa El-Azem için yaptırılmış olan Azem Sarayı’nın görkemli odalarından biri. Şam’da Azem Sarayı dışında Hicaz Tren İstasyonu, Mimar Sinan tarafından yapılan Tekkiye Camii gibi daha bir çok Osmanlı eserini görebilirsiniz.
Suriye genel olarak çok ucuz, özellikle yeme içme ve ulaşım. Eski Şam’da, oraya göre lüks sayılabilecek restoranlarda başlangıçlar, ana yemek, içecekler, tatlı ve salataya sadece 10 $ veriyorsunuz. Benim favorim, Şam’ın %15’ine yakınını oluşturan Hıristiyanlar’ın yaşadığı bölgesinde insanlara sorup bulduğum, rehber kitaplarda geçmeyen Selena oldu. Eski Şam’ın Bab Touma Meydanı’ndan girişine yakın dar sokaklardan birinde. Eski Şam’da adreslerin pek geçerliliği yok, o yüzden gideceğiniz yerleri ya bir haritayla ya da insanlara sorarak bulmanız gerekiyor! 🙂
Eski Şam’da bir meydandan genel görünüm
Suriyeliler, diğer Ortadoğulular gibi çok canayakın insanlar. Ancak Lübnan’da hemen herkes çok iyi derecede İngilizce ve Fransızca biliyorken, Şam’da hemen hemen kimse İngilizce konuşamıyor. Ama Türk olduğunuzu anlayınca yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Türk’üm dediğiniz anda ilk söyledikleri Mohanned (Kıvanç Tatlıtuğ’un oradaki adı), Noor (Gümüş dizisi ve Songül Öden’in oradaki adı) ve Erdoğan (Ortadoğu’da oldukça popüler kendisi, Kıvanç Tatlıtuğ’la yarışıyor) oluyor. Tüm Arap ülkerinde olduğu gibi, dizilerimiz orada da çok popüler ve imajımıza çok olumlu katkılar yapıyor. Bir de Türkçe bilen, ya da en azından Türkçe kelimeler bilen bir çok insana rastlamak mümkün. Hatta kimisi Türk olduğunuzu söyleyince İbrahim Tatlıses’ten şarkılar söylemeye bile başlıyor! İnsanlarla iletişim kurmaya çalışmak, çok eğlenceli olabiliyor.
Şam’la, hatta bütün Ortadoğu’yla ilgili size vereceğim en büyük tavsiyelerden biri sıkı pazarlık yapmanız. Pazarlık kültürleri bizimkinden de fazla gelişmiş. Başlangıçta 50 $ dedikleri bir ürünü, 10 $’a, hatta daha bile düşük bir fiyata almanız mümkün. Özellikle de taksilerde turistleri kazıklamaya bayılıyorlar. O yüzden utanmayın, çekinmeyin ve kararlı bir şekilde pazarlık yapın. Başta onlar da kararlı görünüyorlar ama siz istemiyorum deyip yanlarından ayrılınca peşinizden koşmaya başlıyorlar.
Eski Şam sokaklarında kendi yaptığı tabloları satan bir ressamın dükkanı. Fotoğraftaki tabloları, pazarlıkla 40 $’a alabilirsiniz.
Güvenlik konusunda ise hiç bir endişeniz olmasın. Farklı bir ortam olduğu için kendinizi belki biraz huzursuz hissedebilirsiniz ama Şam bence kesinlikle tehlikeli bir yer değil. Üstelik, Beşir Esad kesin emir vermiş, turistlerin hiçbir şekilde rahatsız edilmemesi konusunda. Şehrin genel havası gerek çevrenin genel görüntüsü, gerekse insanların giyim kuşam ve tavırları olsun bizim Eminönü civarlarına benziyor, . Kendinizi biraz da 80’lerin Türkiye’sinde gibi hissediyorsunuz. İnsanların da genel olarak muhafazakar bir görüntüsü var ama şehrin daha zengin semtleri ve Hıristiyan mahallelerinde bu görüntü tam tersine dönebiliyor, modern görünümlü insanlar çoğunluk haline geliyor. Kaldı ki, diktatörlük eğilimi göstermelerine rağmen, babası Hafız Esad gibi, Beşar Esad da ülkenin laik yapısının korunmasına özen gösteriyor. Eşi Esma Esad da bakımlı ve güzel görüntüsüyle halka örnek oluyor.
Önce Jüpiter Tapınağı olarak kurulan, sonra kiliseye dönüştürülen ve en son da Emeviler tarafından camiye çevrilen, Müslümanlar’ın en kutsal mekanlarından sayılan Emeviye Camii… Bazı Müslümanlar tarafından Hz. İsa’nın dünyaya buradan döneceğine inanılıyormuş… Bayram namazımı burada kıldım ancak nedense pek kalabalık değildi. Bir de Kurban Bayramı olmasına rağmen, ne Suriye, ne Ürdün ne de Lübnan’da kurban kesimine hiç rastlamadım. Sanırım kurban kesimine en çok biz önem veriyoruz…
Gelelim Şam’da nerede kalabileceğinize… Ben Şam’da ilk önce, Eski Şam’a yakın Yousuf Al-Azmeh meydanında, çift kişilik oda fiyatı 55 $ olan bir otelde kaldım, otelin girişinde orada kalan bir Türk aileye rastladım ve bana oteli tavsiye edebileceklerini söylediler. Ancak otel hiç de beklediğim gibi çıkmadı, banyosu ve tuvaleti çok pisti, ya da ben bu konuda çok titiz olduğum için bana temiz gelmedi diyelim. O yüzden orada ilk gece kaldıktan sonra, Eski Şam’da gezinerek, yine insanlara sorarak tavsiye üzerine, Old Vine isimli mükemmel bir butik otelde kaldım. Eski Şam’ın merkezinde, Osmanlı döneminden kalma, avlulu eski bir konağı otele çevirmişler. Açık mavi pencereleri, otantik avlusu ve eskiyle modern karışımı dekorasyonuyla, Şam’ın eski atmosferini hissetmenizi sağlıyor. Üstelik tertemiz ve servis de mükemmel. Ama tabii ki hiç de ekonomik değil. Gecelik fiyatı 140 € iken ben yine pazarlıkla 100 $’a indirdim. İki kişi kalınmış olsa, kişi başı 50 $ böyle bir otel için çok iyi bir fiyat. O yüzden tek başınıza gitmeme önerimi yineliyorum! 🙂 Bu arada Lübnan’da olduğu gibi, Şam’da da çok fazla Türk turist vardı. Hatta şehir genelindeki turistlerin büyük bir çoğunluğu Türk’tü. Ancak Lübnan’a daha çok genç Türkler giderken, Suriye ve Ürdün’e daha çok turlarla seyahat eden orta yaş ve üstü Türkler gidiyor.
Şam’da kaldığım butik otel Old Vine
Bu da Old Vine Hotel’in limon ağaçlarıyla süslü avlusu
Suriye çok ucuz bir yer ancak bu otel konaklamalarından dolayı, benim için biraz tuzlu oldu. 🙂 Suriye ucuz demişken, sadece bizim için ucuz, onu da belirtmekte fayda var. Suriye’de ortalama maaş maalesef 240 $ civarlarında. Benim kaldığım otelde çalışan, çok iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen resepsiyon görevlilerinin maaşı sadece 300 $’mış. Doktorların maaşı ise 500-600 $ civarlarındaymış.. Ekonomiden bahsetmişken, bir tavsiyem daha olacak. MasterCard ve VisaCard Suriye’ye henüz girmediği için Suriye’deki kredi kartı işlemleri Lübnan bankaları üzerinden yapılıyor ve %3 ila 10 arası komisyon alınıyor. Ama zaten hemen hemen hiçbiryerde kredi kartı geçmediği için, kullanmanıza da gerek kalmıyor. O yüzden yanınızda yeterli miktarda para götürmeyi unutmayın. Kredi kartı kullanımı Ürdün’de de hiç yaygın değil. Lübnan’da kredi kartı geçen yerler var ama yine çok sayıda değil. O yüzden Ortadoğu’ya seyahat ederken, planlarınızı ona göre yapın, yanınızda nakit para bulundurun.
Suriye’de iki gün kaldım, çok farklı ve keyifliydi. Şam’a bir daha ne zaman giderim bilmiyorum ama yakın zamanda arkadaşlarımla Hatay’a gidip, oradan da günübirlik Halep’i ziyaret etmek gibi bir planım var…
ÜRDÜN
Şam’dan Ürdün’ün başkenti Amman’a yine taksiyle gittim, hem de bayramın ilk gününde. O yüzden fiyatlar diğer günlere göre daha fazlaydı. Bu defa taksim jip değildi ama temiz ve geniş bir araçtı. Benim dışımda 2 yolcu daha vardı ve başlangıçta 35 $ olan fiyatı 25 $’a çektim. Otobüsle gidilmesi durumunda, yine 10-15 $ civarı bir ücret ödenmesi yeterli oluyor. Mesafe de sınırlardaki beklemeler dahil yine 3 saat civarında. Lübnan, Suriye ve Ürdün sınır kapılarını kıyaslayacak olursak, en modern olanı, Ürdün’ünki. Diğerleri daha çok 80’lerden kalma gibi duruyor. Lübnan’a ve Suriye’ye olduğu gibi Ürdün’e de vizesiz girebiliyoruz. Sınırda yine birçok Türk tur otobüsü vardı.
Şam’dan Amman’a giderken yol boyunca arazi düz ve çoraktı.
Yol boyunca arazi düz ve çoraktı, yani bir nevi çöl. Sadece, Suriye tarafında, uzaktan görünen, 1949’dan beri İsrail’in işgali altında bulunan Golan Tepeleri yeşillikti. Amman’ın ilk girişi ise daha çok Filistinli mültecilerin yaşadıkları kenar mahalleler üzerinden olduğu için, hoş bir görüntüsü yok. Şehirdeki hakim renk beyaz, hemen hemen bütün binalar bu renkte. Tek tip bir görüntü çiziyor olsa bile bence hoş duruyor, bizdeki dağınık görüntüden daha iyi en azından.
Amman’ın kenar mahallelerinden, şehirlerarası taksi ve otobüslerin kalktığı Abdali mahallesi… Arka plandaki binanın üzerinde bulunan kocaman Eti Popkek reklamına da dikkatinizi çekerim. Lübnan ve Suriye’de olduğu gibi, Eti ve Ülker’in ürünleri Ürdün’de de çok popüler. Hemen hemen her markette bulabilirsiniz.
Bu arada belirtmekte fayda var, Ürdün’ün nüfusu 6,5 milyon ve yaklaşık %70’i Filistinliler’den oluşuyor. İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmesinden sonra, birçok Filistinli Ürdün’e göç etmiş. 1516’dan 1918’deki, Arabistanlı Lawrance’ın kışkırtmasıyla meydana gelen Arap Ayaklanması’na kadar Osmanlı toprağı olarak kalan Ürdün, 1946 yılında, II. Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere’den bağımsızlığını kazanıp Ürdün Krallığı adını almış. Krallık demişken, Suriye’de Beşar Esad’ın resimleri gibi, Ürdün’de de Kral Abdullah ve babası Kral Hüseyin’in resimlerini her yerde görebilirsiniz. Kral Abdullah’ın güzel eşi Kraliçe Rania da hem kendi ülkesinde, hem de dünyada yardımseverliği ve güzelliği sayesinde çok seviliyor. Ancak Fas ve Suriye’de de olduğu gibi, Ürdün’de de halk kral ve kraliçe hakkında konuşmaktan çekiniyor.
Bu da Amman’ın modern ve gelişmiş yüzü. Çok sayıda gökdelen inşaatı var, yeni yollar yapılıyor. Doğal kaynakları, sanayisi ve tarımı olmamasına rağmen, bu binaları yapacak parayı nereden buluyorlar bilmiyorum…
İrili ufaklı tepeler üzerine kurulu olan Amman’ın nüfusu 2 milyon civarında ve Şam’a kıyasla daha temiz ve gelişmiş bir görünüme sahip. Ancak eski Roma tiyatrosu dışında şehirde tarihi bir binaya rastlamak mümkün değil. Halkı da Şam’a oranla çok daha modern ancak şehrin en hareketli caddelerinden biri sayılabilecek, bir çok kafe ve az sayıda da olsa barın bulunduğu Abu Bakr as-Siddiq Caddesi, ya da daha popüler adıyla Rainbow Caddesi’nde kızlar ve erkekler ayrı ayrı yürüyüp, ayrı ayrı takılıyorlar. Ancak kafe ve barlarda durum böyle değil tabii. Bu arada bar demişken, daha önceden, Lübnanlı arkadaşlarım Almaza’nın Ortadoğu’nun tek birası olduğunu söylemişlerdi ancak bu yanlış bir bilgiymiş. Ürdün’ün de Petra diye birası var, gayet de güzel bir bira. Ama bana genel olarak Amman sıkıcı bir şehir gibi göründü.
Oturduğum şık bir kafeden, Amman’ın gece genel görünümü
Ürdün’e gitmek için zaten asıl sebep Amman yerine ülkenin güneyinde, Kızıldeniz sınırına yakın bölgesinde M.Ö. 6. yüzyılda Araplar ve İbraniler gibi semitik bir halk olan Nebatiler tarafından kurulmuş olan antik Petra şehrini görmek olmalı, ya da en azından benim için öyleydi. Roma İmparatorluğu tarafından M.S. 106 yılında işgal edilene kadar Nebatiler’in başkenti olan Petra, M.S. 40 yıllarından sonra depremler ve ekonomik sıkıntılardan dolayı gözden düşüp unutulmuş ve 1812’de İsviçreli gezgin Johann Burckhardt tarafından kent tekrar bulunmuş.
Amman-Petra yolu git git bitmedi!!!
Petra’ya giderken Ürdün çöllerinde kayboldum 🙂
Kurtarın beniiiiiiiiii!!!
Amman’dan Petra’ya gitmek yaklaşık 3,5-4 saat kadar sürüyor. Taksiyle gitmek sanırım 20 $ civarı ama ben Ürdünlü arkadaşlarla gittim, o yüzden taksi ücretini bilmiyorum ama benzin fiyatını öğrendim. Bizde şu günlerde benzinin litre fiyatı 4 TL civarındayken, hiçbir petrol kaynağı bulunmayan, sanayisi ve tarımı olmayan, ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’den aldığı yardımlarla geçinen Ürdün’de sadece 1 $, yani 1,5 TL civarı. Zira Lübnan ve Suriye’de de fiyatlar benzer seviyelerde. Malesef dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz ve bu konuda hiç ses çıkarmıyoruz.
Petra’nın girişi… Giriş ücreti 50 Ürdün Dinarı, yani yaşlaşık 75$, gitmeden önce uyarmış olayım ben sizi! Arka planda da sağda Kral Abdullah, solundaki babası rahmetli Kral Hüseyin ve ben 🙂
Petra’yı gezmek bütün gününüzü alabilir. Petra’nın en ünlü yapısı olan Hazine’ye ulaşmak için 1 saat kadar kızıl kayalardan oluşan kanyonda yürümek gerekiyor.
Nihayet “Hazine” göründü!
Neyse, konudan sapmamak lazım! Gelelim Petra’ya giriş ücretine. Kendi vatandaşlarına sadece 1 Ürdün Dinarı iken, tüm yabancılar 50 Ürdün Dinarı, yani yaklaşık 75 $ ödüyor. Tabii ki bu durum gelen her turistte bir hayal kırıklığı yaratıyor ve benim gördüğüm bilet alan hemen her turist bu durumdan çok şikayetçiydi. Turizmden başka pek bir kaynağı olmayan Ürdün için başlangıçta kazançlı bir durum olabilir ancak orta vadede bu durumun Ürdün turizmine olumsuz yansıyacağına eminim. Birçok kişi, benim gibi, o kadar yolu gelmişken görmeden dönülmez mantığıyla biletleri fahiş fiyatına rağmen alıyor. O yüzden ben şimdiden uyarmış olayım sizi. Ürdün’de pahalı olan sadece turistik yerlere giriş ücreti değil, restoranlar da yemek içmek de öyle. Neredeyse İstanbulla aynı fiyatlar. Sonuç olarak, bu fiyatı ödemeyi göze alıyorsanız, gitmenizi mutlaka tavsiye ederim. Petra kesinlikle görülmesi gereken bir yer.
Ve meşhur “Hazine”… Arabistanlı Lawrance, James Bond ve Transformers gibi birçok filmde Petra’dan sahneler bulabilirsiniz.
Petra’nın derinlikleri
Ürdün’de Petra dışında mutlaka görmeniz gereken başka bir yer de dünyada Ölü Deniz adıyla bilinen, Ürdün’ün İsraille sınırının bir kısmını oluşturan, Lut Gölü. Yüzeyi deniz seviyesinin 422 metre altında bulunan Lut Gölü, bu özelliğiyle dünyanın en alçak yeri olmasının yanı sıra %30 civarındaki tuzluluk oranıyla da dünyanın en tuzlu ikinci gölü ünvanına sahiptir. Akdeniz’in tuzluluk oranının %3 olduğu düşünülünce, bunun ne kadar büyük bir oran olduğu ortaya çıkıyor. Ben geç saatlerde gittiğim için göle girme imkanı bulamadım ancak siz eğer giderseniz, yaklaşık 10$ civarı bir ücret ödeyip, gölün çevresinde bulunan otellerden birinin plajından göle girebilir ve bir çok turistin yaptığı gibi gazete okurken batmama testleri yapabilirsiniz.
Dünyanın deniz seviyesi altındaki en derin noktası olan Ölüdeniz. Filistinliler geleneksel örtülerini bu şekilde bağlıyorlarmış.
Arka planda yine Ölü Deniz, adı gibi ölü bir göl, en ufak bir dalga belirtisi yok. Ama isminin Ölü Deniz olmasının sebebi bu değil, %30 civarındaki tuzluluk oranından dolayı hiç bir canlının yaşayamaması. Arka planda, gölün diğer tarafında görünen küçük tepeler ise İsrail. Hatta tam da bu noktada telefonuma operatörden “İsrail’e holgeldiniz” diye mesaj bile geldi.
Konaklamaya gelince, bahsetmiş olduğum Rainbow Caddesi’ne yakın olan, hemen yanında şehrin en şık ve popüler restoranlarından biri bulunan Granada Hotel(link sıkıntılı)’de kaldım. Çift kişilik odanın gecelik ücreti 60 $’dı. Otel için ne iyi ne de kötü diyebilirim. Amman’da bundan daha iyisini, 5 yıldızlı otellerde kalmadıktan sonra bulmak biraz sor sanırım.
Şam ve Beyrut’a gitmek için taksicilerle pazarlık yapan insanlar
Ürdün-Suriye sınırı ve Amman’dan Beyrut’a gittiğim taksi..
Amman’dan tekrar Beyrut’a ise yine taksiyle döndüm. Pazarlıkla 45 $’dan 35 $’a indirdim ücreti. Yol boyunca dört defa sınır kapısı geçtik, Ürdün çıkış, Suriye giriş, Suriye tekrar çıkış ve Lübnan giriş. Sınır kapılarında oyalanmalarla birlikte yol yaklaşık 6 saat sürdü. Ürdün’den çıkarken son bir sürpriz daha yaşadım. Ürdün’den çıkış vergisi adı altında 12 $ bir ücret alıyorlar. Petra’daki kazıklanmanın üzerine bir de bu eklenince, ben Ürdün’ü, pek de tavsiye etmemeye karar verdim insanlara. Ben bir daha gider miyim bilmiyorum ama yine de siz beni dinlemeyin ve ekonomik konuları önemsemiyorsanız, özellikle Petra’yı görmeye gidin…