03 Kas PLOVDİV – FİLİBE – ПЛОВДИВ
Uzaklara gidemediğimde, İstanbul’dan hafta sonu kaçamağı olarak Yunanistan’da Selanik, Dedeağaç, Kavala gibi şehirlere Thasos, Midilli gibi adalara, Bulgaristan’da da Sofya’ya veya Burgaz ve Varna gibi Karadeniz kıyısındaki şehirlere gitmek her zaman aklımın bir köşesinde yer alır.
Ama aklıma Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri olan Plovdiv’e, Türkçesiyle Filibe’ye gitmek hiç gelmemişti. Varlığından haberdar olmama rağmen üzerine hiç düşünmediğim, bilgi sahibi olmadığım bir şehirdi. Ta ki Mayıs ayında, Paris’te yaşarken tanıdığım, Plovdivli Bulgar arkadaşım Vyara beni davet edene kadar. Aslında daha önce de davet etmişti birkaç defa ama bu defa tren ve otobüs saatlerine kadar bilgi verince, “Hayır” diyemedim ve hemen birkaç gün sonrası için biletlerimi alıp ve yola koyuldum.
Plovdiv’in simgesi Antik Roma Tiyatrosu ve ben 🙂
Plovdiv, gezilmesi kolay, küçük bir şehir. Hafta sonu sadece 2 geceliğine yaptığım yolculuk bana çok iyi geldi. Çok kısaydı ama kafamın dinlenmesini sağladı. Bu kadar yakınımızda olan bir yeri keşfetmiş olmak beni çok mutlu etti. Bundan sonra hafta sonu bir kaçamak yapmak istediğimde, bu huzurlu, şirin ve oldukça ekonomik olan şehir mutlaka aklımın bir yerinde olacak. Zira en kısa zamanda yine gitmeyi planlıyorum…
Plovdiv sokakları…
Bu yazımın şarkısı da, tam bir Balkan şarkısı olan Nazad Nazad Mome Kalino olsun. Malumunuz Bulgarca ve Makedonca birbirinin neredeyse aynısı olan iki dil. Dolayısıyla bu şarkı da iki halk tarafından paylaşılamıyor. Ama kime ait olduğu önemli değil. Çok güzel, insanı alıp götüren bir şarkı. Yazıyı okurken bir yandan da ünlü Bulgar oyuncu, şarkıcı ve televizyoncu Slavi Trifonov tarafından seslendirilen versiyonunu dinlemek için burayı tıklayın.
INSTAGRAM: @orcundalarslan
PLOVDİV’LE İLGİLİ GENEL BİLGİLER
Plovdiv benim için tam bir sürpriz oldu. Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri. Nüfusu 400 bin bile değil. Ama Mayıs ayında havanın güzel olmasından mı bilmiyorum ama inanılmaz hareketliydi. Kafeler tıklım tıklım, masalar dışarıda. Gençler sokaklarda. Kızları çok bakımlı ve güzel. Parklar cıvıl cıvıl, çocuklarını alıp gezintiye çıkmış ailelerde dolu. İnsana huzur veren bir havası var Plovdiv’in. Üstelik Sofya’daki gibi komünist dönemden kalma çirkin apartman binalarından ziyade, çok sayıda tarihi, rengarenk estetik binaları olan bir şehir. Binalar biraz bakımsız ama bu halleriyle daha güzel görünüyorlar.
Plovdiv’in benim için en şaşırtıcı yanlarından birisi renkli binaları ve hareketli caddeleri oldu.
Şehir merkezinde sık sık böyle şirin, tarihi binalara rastlanıyor.
Sanırım parkların kıymeti bir tek Türkiye’de bilinmiyor. Medeni tüm şehirler gibi Plovdiv de yemyeşil parklarla dolu. Bisiklet kullananların sayısı da az değil.
Plovdiv’de en hoşuma giden şeylerden birisi de, duvar resimlerine bayılan birisi olarak, bazı binaların üzerinde devasa duvar resimlerine rastlamak oldu. Çok sık olmasa da şans eseri denk geliyorsunuz duvar resimlerine. O yüzden yerlerini tarif etmem zor. 🙂
Plovdiv’in tarihi M.Ö. 6000’e dayanıyor. 8000 yıllık tarihiyle, Avrupa’da kesintisiz olarak yerleşimin bulunduğu en eski şehirlerden birisi. İsmini de Büyük İskender’in babası, Makedonya Kralı II. Filip’ten alıyor. 14. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmiş. Anadolu’dan Türk nüfus yerleştirilmiş. 1908 yılında Bulgaristan bağımsızlığını ilan edene kadar Plovdiv ya da Philippopolis olarak anılmış.
Plovdiv de İstanbul gibi yedi tepeden oluşuyor. Daha doğrusu eskiden öyleymiş. Bir tanesi taş ocağı olarak kullanıldığı için şimdi altı tane tepe kalmış. Tepeler günümüzde hala Türkçe isimleriyle anılıyor: Cehennem Tepe, Bunarcık (Pınarcık) Tepe, Saat Tepe, Taksim Tepe, Nöbet Tepe, Cambaz Tepe. Markovo Tepe ise artık günümüzde var olmayan tepe. Tepeden çıkarılan taşlar artık Plovdiv’nin kaldırımlarını ve tarihi merkezinin taş sokaklarını süslüyor.
Plovdiv de İstanbul, Lizbon ve Roma gibi yedi tepeli şehirlerden…
Tamam, şehir merkezinde güzel, tarihi binalar var ama yerleşim bölgelerinde binalar komünist tipi bloklar halinde. Binalar çirkin ama en azından çevresi yeşil. Evlerin içi de oldukça küçük.
Bulgarları genelde soğuk, somurtkan insanlar olarak biliriz ama aslında hiç öyle değiller. Ekonomik açıdan Bulgaristan’ın çok iyi durumda olmamasına rağmen İnsanların yüzündeki gülümseme, mutluluk dikkat çekiyor. Tüm Balkanlar’da olduğu gibi, Bulgaristan’da da Türk dizileri oldukça popüler. Dolayısıyla bu insanlarla iletişiminize de yansıyor. Türk olduğunuzu söyleyince insanlar çok ilgili davranıyor. Mutlaka dizilerden söz açıyorlar. İstanbul’a gelmiş olanlar, İstanbul’un ne kadar güzel bir şehir olduğundan bahsediyorlar.
Ama konu tarihe gelirse, o zaman durum değişebiliyor. Bulgaristan’ın Osmanlı’nın kontrolündeki dönemi bizim kadar iyi anmıyorlar. Hatta Bulgaristan’ın ekonomik düzeyden yeterince gelişememiş olmasını, 100 yıldan fazladır bağımsız olmalarına rağmen, Türklerin kontrolü altında yaşamalarına bağlıyorlar. 7,5 milyonluk Bulgaristan nüfusunun yaklaşık %10’u Bulgaristan Türklerden oluşuyor. Dolayısıyla sokaklarda yürürken, kendilerine özgü şiveleriyle Bulgaristan Türklerine sıkça rastlanıyor. Bulgarcada, Türkçede de kullanılan epeyce kelime var. İlk aklıma gelenler tepe, çanta, kibrit, çakmak, ortak, kaldırım, patlıcan, saat. Tabii bir de tüm Balkanlar’da olduğu gibi “hayde” kullanılıyor.
Bulgar gençleri kafelerde takılmayı seviyor. Plovdivli kızlar da oldukça güzel ve havalılar.
Kafeler tıklım tıklım dolu olduğu için, yer bulamayanlar da parklarda takılıyor. Burası şehrin merkezi sayılan Stefan Stambolov Meydanı…
Stefan Stambolov Meydanı, çocuklarıyla gezmeye çıkan ailelerin de uğrak noktalarından…
Meydandaki güzel belediye binası…
PLOVDİV’DE GEZİLECEK, GÖRÜLECEK YERLER
Plovdiv’de ilk görülmesi gereken yerlerden birisi, tarihi şehir merkezindeki eski Osmanlı mahallesi. Bu mahalledeki geleneksel Osmanlı evleri, çok iyi korunmuş. Tarihi dokuyu gelecek nesillere bırakmak için restore edilen bu evler, bugün müze, galeri, atölye, lokanta olarak kullanılıyor. Bize göre Osmanlı mimarisine sahip bu görkemli evler, Bulgarlara göre “Plovdiv Barok” tarzında inşa edilmiş ve Osmanlı ile bir alakaları bulunmuyor. Bulgar ya da Osmanlı mimarisi, çok fazla üzerinde düşünmeden, büyük çoğunluğu ya Türk ya da Yunan olan az sayıdaki diğer turistlerle birlikte, tarihi merkezin inişli çıkışlı, dar, Arnavut kaldırımlı sokaklarında yürümek insana inanılmaz huzur veriyor.
Plovdiv’in eski Osmanlı mahallesinde çok sayıda kocaman, bahçeli köşk var. Bir tanesini satın alıp yaşayasım gelmedi değil. 🙂
Mahallenin mimari tarzı bize göre Osmanlı mimarisi, Bulgarlara göre ise “Plovdiv Barok” mimarisi…
Sanırım Plovdivli gelin ve damatlar için düğün öncesi en popüler fotoğraf çektirme yerlerinden birisi burası. Kaç tane çifte denk geldik, sayamadım. 🙂
Osmanlı mahallesinde yukarılara çıktıkça, ismini üzerinde bulunan, 16. yüzyıldan kalma saat kulesinden alan Saat Tepe’ye geliniyor. Plovdiv’i ve şehrin diğer tepelerini gören Saat Tepe’de manzara çok güzel. Bunun farkında olan Plovdivli birçok romantik çift ve genci de zaten tepedeki kayalıklardan manzarayı izleyip düşüncelere dalmış halde görüyorsunuz.
Saat Tepe, gördüğünüz üzere romantik çiftlerin uğrak yeri…
Sana bir tepeden baktım aziz Plovdiv…
Saat Tepe’nin yakınındaki Taksim Tepe ve Cambaz Tepe arasında ise, Plovdiv’de görülmesi gereken en önemli eser, yani Roma Antik Tiyatrosu bulunuyor. Plovdiv’de şehrin göbeğinde 2.000 yıllık böyle bir tiyatro görmek, beni en çok şaşırtan şeylerden birisi oldu. Roma imparatoru Trajan tarafından II. yüzyılın başlarında inşa edilen Antik Roma Tiyatrosu, 7.000 kişilik kapasiteye sahipmiş. Çok iyi korunmuş ve restore edilmiş tiyatroda, günümüzde de hala çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
Plovdiv’de böyle bir Roma Antik Tiyatorosu bulunacağı aklıma bile gelmezdi. Üstelik de bu kadar iyi korunmuş şekilde…
Biz gittiğimizde, Red Bull Street Ball etkinliği vardı. O yüzden sporcular sahnede toplarıyla antrenman yapıyorlardı.
Antik tiyatroya giderken, Plovdiv’in en büyük kiliselerinden olan Sveti Bogoroditsa Kilisesi’nin önünden geçiliyor… Yeterli vaktiniz varsa uğrayabilirsiniz.
Şehrin merkezinde bulunan bir diğer Roma eseri ise, Cumayata Meydanı’nda bulunan Roma Stadyumu. Büyük çoğunluğu binaların altında kaldığı için meydanda bugün sadece küçük bir bölümü görülebilen stadyum, Trajan’ın halefi olan Roma İmparatoru Hadrian döneminde, yine II. yüzyılda yaptırılmış. 30.000 seyirci kapasitesi varmış.
Şehrin göbeğindeki, II. yüzyıla ait Roma Stadyumu… Cumayata Meydanı’nın ismi de resmi olarak Roma Stadyumu Meydanı olarak değiştirilmiş ama halk ve turistler arasında hala eski ismi kullanılıyor.
Roma Stadyumu’nun hemen yanında ise, Cumayata Meydanı’na da ismini veren, Osmanlı Devleti’nin üçüncü padişahı I. Murad zamanında, 14. yüzyılda yapılmış olan Cuma Camii yer alıyor. Kesme taş kullanılarak inşa edilen camii, Avrupa’nın en eski camilerinden birisi. Caminin içi de oldukça güzel ama tabii biraz boş. Sadece Bulgaristan Türk’ü olan bir görevli bulunuyor. Cami ve Plovdiv ile ilgili sorularınız olursa, hiç sıkılmadan cevaplıyor.
Tarihi Cuma Camii, Avrupa’nın en eskilerinden birisi… Altındaki kafe de oldukça popüler.
Caminin içi de çok güzel
Cumaya Meydanı’nın iki tarafında, birbirinin devamı olan, sadece yaya trafiğine açık, alışveriş için ideal Knyaz Aleksander I ve Rayko Daskalov caddeleri bulunuyor. Tarihi binaları, mağazaları, kafeleri ve kalabalığıyla, özellikle Knyaz Aleksander Caddesi için “Plovdiv’in İstiklal Caddesi” diyebiliriz.
Plovdiv’de alışverişin adresi, Knyaz Aleksander Caddesi…
Knyaz Aleksander Caddesi’nde, çok sayıda müzisyene denk gelmek mümkün.
Bulgar arkadaşım Vyara ile Knyaz Aleksander Caddesi’nde…
Burası da Rayko Daskalov Caddesi…
Caddedeki bu güzel bina, Bulgar Milli Bankası’na aitmiş.
PLOVDİV’DE YEME, İÇME, GECE HAYATI
Plovdiv’de yeme içme, özellikle İstanbul ile kıyaslayınca çok ekonomik. Güzel ve şık bir mekanda, ana yemek, garnitürler ve içki dahil kişi başı ortalama 25-30 TL ödeniyor. İçkiler de çok ucuz. İstanbul’da 30 TL’den başlayan kokteyller, Plovdiv’in en iyi mekanlarında ortalama 8-9 TL civarı.
Fiyatlar böyle ekonomik olunca, Vyara ve arkadaşlarıyla çok sayıda mekanı gezdik. En beğendiklerimi sizinle paylaşıyorum. Bu arada kahvaltıda, Bulgarların yaptığı gibi banitsa dedikleri peynirli börekten yiyip, yanında ayran içmeden dönmeyin.
Bulgar böreği banitsayı küçük büfelerden alabilirsiniz.
Şumensko, Bulgaristan’ın en popüler biralarından birisi. Bir diğeri de Zagorka. İkisi de çok lezzetli biralar. Fiyatları da Türkiye’deki biraların üçte biri kadar.
Dayana: Plovdiv’in en ünlü restoranlarından biri, özellikle Bulgar yemekleri için. Ana yemeğinizin yanında, benim tadına doyamadığım doyamadığım domates soslu kızartılmış patlıcandan mutlaka yemenizi tavsiye ederim. Tabii yanında şopska salatası ve Bulgar birasını söylemeyi unutmayın.
Kızartılmış patlıcan ve şopska salatası… Çok fena canım çekti şu anda 🙂
Gusto: Şehrin ana meydanı olan Stefan Stambolov Meydanı’na yakın bir İtalyan restoranı. Plovdiv’in en şık restoranlarından birisi. Ispanaklı pizzasını denemelisiniz.
Şık İtalyan restoranı Gusto…
Happy Grill Bar: Hard Rock tarzı bir Amerikan restoranı. Hamburgerler, tavuk kanatları vb yiyeceklerden oluşan bir menüsü var. Tüm Bulgaristan’da şubeleri varmış. Geç saatlere kadar açık olan nadir restoranlardan birisi. Gusto’nun hemen çapraz karşısında.
Monroe: Piyano eşliğinde canlı müzik olan şık bir mekan. Akşam yemekeri için ideal.
Monreo ve lezzetli kokteylleri…
Afreddo: Knyaz Aleksander I Caddesi’nin sonlarına doğru bir iki katlı bir kafe. Plovdiv gençliği öğleden sonraları burada takılıyormuş. Üst katında caddeden gelen geçeni izleyebileceğiniz keyifli bir balkon da var. Dondurması ünlü.
Afreddo’nun dondurmalarını mutlaka deneyin…
Dreams: Stefan Stambolov Meydanı’nda, masaları dışarıda, meydana yayılmış göz önünde bir kafe. Görmek ve görülmek isteyen gençlerin mekanı.
Petnoto: İki katlı, üniversite gençliğinin takıldığı bir mekan. Eskişehir’deki mekanlara benziyor biraz. Üst katı bildiğiniz Irish pub. Alt katında da rock ve metal grupların çıktığı bir sahne var.
Sadece mekan değil, Petnoto’nun bulunduğu sokak da Eskişehir’e benziyor.
Planeta Payner: Plovdiv’in en havalı mekanı. Büyük bir gece kulübü. Önce yabancı popüler şarkılar çalıyor, ilerleyen saatlerde de bizim Türkçe popun kardeşi olan Bulgarca pop şarkılar çalıyor. Güzel dansçıları var.
Plovdiv gece hayatının en iyi mekanlarından birisi Planeta Payner… Ben fotoğraf çektim ama normalde yasak, uyarıyorlar hemen, haberiniz olsun.
PLOVDİV’E NASIL GİDİLİR, NEREDE KALINIR?
Bulgaristan’a gitmek için Bulgaristan vizesi alınması gerekiyor. Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan’a ayrıca varsa eğer mevcut Schengen vizenizle de gidebilirsiniz. Bulgaristan vizesini almak, Schengen’den bile zor olduğu için, tavsiyem Schengen vizesi ile gitmeniz olur.
Plovdiv’e gitmenin en keyifli yolu, tren yolculuğu. Sofya ve Bükreş yönüne giden trenlerle gidiliyor. Yataklı tren, İstanbul’da Sirkeci Tren Garı’ndan gece saat 22:00’de kalkıyor, sabah 7:57’de Plovdiv Tren Garı’nda oluyor. Yataklı tren ücreti 70 TL. Genelde yolcuların hemen hepsi yabancı oluyor. Benim gittiğim trende galiba tek Türk yolcu bendim… Geri kalanların çoğu Avrupa’yı trenle gezen gençler, Erasmus öğrencileri ya da Avrupalı ailelerdi. Birkaç tane de Bulgaristan Türkü vardı… İsviçreli, Avustralyalı ve İngiliz kompartıman arkadaşlarımla uykumuz gelene kadar sohbet ettik. Çok keyifli oldu. Tren sınıra gece yarısı vardığından, yurtdışı çıkış harç pulunun satıldığı vezne kapalı oluyor. Sıkıntı yaşamamak için çıkış harcını önceden bankalar aracılığıyla yatırmakta fayda var.
Plovdiv’e gittiğim tren… Tren, kesinlikle en sevdiğim ulaşım aracı…
Trende sabah uyandığımda karşıma çıkan manzara… 🙂
Tren, Plovdiv Tren Garı’na tam zamanında vardı…
Plovdiv’e ulaşım için bir diğer seçenek de otobüs. Ben gidişi trenle, dönüşü otobüsle yaptım. Otobüs için en iyi tercih ise Metro Turizm. Ücreti 60 TL. Otobüsle yolculuk, trene göre çok daha kısa. Sınır kapılarındaki kontrol süreleri dahil 7 saat sürüyor. Yol boyunca manzara çok keyifli. Sık ağaçlar, yemyeşil düzlükler, küçük tepeler, dağlar var. İki katlı şirin evleri olan küçük kasabaların da içinden geçiliyor. Yol boyunca hiç sıkılmıyor insan.
Plovdiv Otogarı, bizim eski otogarlara benziyor…
Otobüsle dönüş yolu da çok keyifliydi…
Burası Kapıkule Sınır Kapısı. Bulgaristan tarafında ismi Kapitan Andreevo. Fazla içki almayın, zira valizleri kontrol ediyorlar.
Plovdiv otelleri içinde en lüks olanı Ramada Plovdiv Trimontium Hotel. Çok merkezi bir konuma sahip. Popüler Knyaz Aleksander I Caddesi’nin sonunda yer alıyor. Oteldeki Princess Casino da şehrin en çok tercih edilen casinolarından birisi. Daha ekonomik tercihi olanlar için ise Plovdiv’nin en hareketli yerlerinden olan Stefan Stambolov Meydanı’na çok yakın olan Hotel Romantic konforlu bir seçenek. Otel odaları dışında, tek veya iki yatak odalı daire kiralama seçenekleri de bulunuyor.
Ramada Plovdiv Trimontium Hotel
INSTAGRAM: @orcundalarslan
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILAR: