18 Ara STOKHOLM, İSVEÇ
Havalar iyice soğudu, yurdun çeşitli bölgelerinden de kar yağışı haberleri gelmeye başladı! Birçoğunuz soğuk havayı sevmiyordur muhtemelen. Halbuki ben, soğuk ama güneşli havayı, ılıman ama sürekli kapalı havaya kesinlikle tercih ederim. Bu yüzden de, Paris’te yaşarken, oranın sürekli kara bulutlu havasından ve kasvetinden iyice sıkıldığım bir dönemde, Şubat 2008’de, biraz rahatlamak için Perşembe akşamı iş çıkışı uçağa atlayıp Pazar günü dönmek üzere 3 günlüğüne Stokholm’e gittim!
Sarı mavi renkteki İsveç bayrağı ve ben. Hava da üzerimdekilerden tahmin edebileceğiniz üzere buz gibi! Ben kalın giyinmeyi sevmeyen birisi olarak, yanımda incecik giysiler götürdüğüm için, atkı ve eldiveni de İsveçli arkadaşımdan ödünç aldım!
Stokholm caddelerinde gezinirken… Normalde şubat ayında mutlaka çok kar olurmuş ama benim şansıma, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da geçtiğimiz hafta boyunca devam eden İklim Zirvesi’nin düzenlenme sebebi olan küresel ısınmanın da etkisiyle, sadece bir gün, çok az miktarda kar yağdı!
Benden sonraki gün de, Paris’ten Brezilyalı ve Bulgar iki arkadaşım daha bana katıldı. Yine Paris’ten İsveçli bir arkadaşımız konuk etti bizi. İsveçliler ilk tanıştığınız zaman çok soğuk ve mesafeli dursalar da, sizi tanıdıkça çok sıcakkanlı oluyorlar. Biraz vakit alsa da, size alıştıktan sonra, İsveçlilerde bir Türk’ün ya da Akdenizli diğer milletlerin sıcaklığını, fazlasıyla, hatta daha samimi bir halde görebiliyorsunuz.
Hava o kadar soğuktu ki, her saat başı mutlaka bir kafeye girip ısınmamız gerekti. Ama bu vesileyle, sıcak çikolata ya da çay, kahvelerimizin yanında İskandinavya’ya özgü tatlıları yeme imkanı da bulduk.
Bu da bir başka kafede otururken… Dikkatimi çekti, çoğu kafenin caddelere, sokaklara bakan cepheleri, akvaryum misali boydan boya cam kaplı. Sanırım soğuk havalarda hep içerde oturmaları gerektiğinden, en azından dışarıyı izleyelim düşüncesindeler…
Aynı kafenin içi, tam İsveç tarzı gibi geldi bana, çok hoşuma gitti.
İsveç, Avrupa’nın en kuzeyinde, 9 milyon nüfuslu bir ülke. Gitmeden önce benim aklımda İsveç hep soğuk ama doğal güzelliklere sahip, sakin, huzurlu, sarışın, güzel insanlarla dolu, bol sayıda ağaca ve dik çatılı ahşap binalara sahip bir İskandinav ülkesiydi. Gittiğimde de tam beklediğim gibi bir ülkeyle karşılaştım. Tabii bunda İsveçli arkadaşımız ve ailesinin yanında kalmamızın etkisi de büyük. Sadece ülkeyi gidip görmekle kalmadık, İsveç kültürünü ve yaşam tarzını da daha yakından tanıma fırsatı bulduk.
İsveçli arkadaşım ve ailesiyle yemekte… Tipik bir İsveç ailesi, çok tatlı insanlar hepsi. Türkiye’yle ilgili bol bol sorular sordular. Yemeklerden aklımda en çok kalanı da somon balıklı çorbaydı, nefisti… 🙂
Görebildiğiniz üzere, sabah kahvaltısı… Kahvaltıdan aklımda en çok kalan ise turuncumsu bir renge sahip olan İsveç peyniriydi.
Anna’nın odası ve yataklarımız. İsveç evlerinin en bayıldığım yönü, her yerin ahşap olması, odalardan tutun da mutfağa kadar. Dikkatimi çeken diğer şey de, banyolarının yerden ısıtmalı ve çok sıcak olması, olmazsa zaten donar insan! 🙂
Stokholm de bu sevimli ülkenin, takımadalar üzerinde kurulmuş, 1.2 milyon nüfuslu başkenti. Tahmin edebileceğiniz gibi, dört bir yanı da sularla çevrili. Sanırım Stokholm’ü sevmemin en büyük sebeplerinden biri de bu. Deniz olan şehirleri çok daha fazla seviyorum ben. Dünyaca ünlü Nobel ödülleri de Stokholm’de veriliyor.
Stokholm de İstanbul ve İzmir gibi denizle iç içe ve vapurla ulaşımın sağlandığı bir şehir.
Burayı nedense Haliç’e benzettim ben!?
Stokholm’un Gamla Stan denen tarihi şehir merkezinde bulunan Stortorget’teki tarihi binalar. Stortorget’in anlamı “büyük meydan”mış ama aslında gayet ufak bir meydan…
Ülke ve şehir hakkındaki gözlenimlerden, resimlerin altında yeterince bahsettiğim için, gelelim bakalım İsveç’e nasıl gidilir, nerede kalınır sorularının cevaplarına. Ben Paris’ten gittiğim için bana yine çok ucuza mal oldu uçuş. Artık Pegasus Havayolları sayesinde Türkiye’den de tek yön vergiler dahil 49 €’dan başlayan fiyatlarla Stokholm’e uçabilirsiniz. Hatta kampanyaları takip edebilirseniz 30 €’ya bile bilet bulmanız mümkün.
Stokholm’de kaldığımız, İsveçli arkadaşımızın ailesinin evi. İsveç’te, özellikle de kırsal kesimlerdeki evlerin büyük bir çoğunluğu falu kırmızısı denen bu renkte boyalı. Sebebi de bu boyanın ahşabı iyi korumasıymış…
Evin arka bahçesinden manzara… Yazları yüzülebilen bu gölümsü deniz, normal şartlarda kış aylarında, özellikle de şubatta donarmış, biz ordayken sadece kısmen donmuştu. Kimi İsveçliler küresel ısınmanın bu etkilerinden memnunken, büyük bir çoğunluğu tedirgin ve eski kışları yaşayamadıklarından dolayı üzgün…
Konaklamaya gelince de, kalmak istediğiniz tarihi ve gece sayısını girerek, Hostel World‘den adresinden, geceliği kişi başı 15 €’dan başlayan pansiyon ve otellerdeki konaklama seçeneklerini görüntüleyebilirsiniz.
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın kararlarına ve Avrupa Birliği’ne aday ülke olma statümüzden kaynaklanan haklarımıza rağmen, hükümetimiz bu konuda hiçbir girişimde bulunmadığı için, malesef bu güzel ülkeye gidebilmek için 125 TL ödeyerek Schengen vizesi almamız gerekiyor. Bu konudaki detaylı bilgileri de İsveç Krallığı Ankara Büyükelçiliği’nin internet adresinden elde edebilirsiniz. Ama öğrenciyseniz eğer, merak etmeyin, vize almakta hiç zorluk çekmezsiniz.
Dünyanın en meşhur vodkası Absolut, İsveç’in dünyaya kazandırdığı markalardan sadece biri. Aklıma gelen diğerleri de IKEA, Ericsson, Volvo ve Türkiye’de üretim yapmasına rağmen maalesef henüz Türkiye’ye gelmemiş olan giyim markası H&M…
Ormanlarla kaplı İsveç’te, kuzeye giderseniz, bu görüntüleri sıklıkla görebilirsiniz.
En sona saklayayım dedim, en ünlüleri Victoria Silvstedt olan İsveç kızları da çok bakımlı ve güzeller, aynı zamanda zekiler, en azından benim tanıdıklarım… 🙂
Ben Stokholm’ü çok sevdim ve bu yaz tekrar gitmeyi planlıyorum. Ama bu defa Stokholm’le yetinmeyip, İsveç’in kuzeyine gitmek, hatta belki oradan da Finlandiya ve Norveç’e geçerek Kuzey Buz Denizi’ne kadar ulaşmak ve oraları keşfetmek istiyorum. Umarım siz de İsveç’i kışın görebilir ve benim kadar keyif alabilirsiniz bu ülkeden…